Gülen okulunda Lenin heykeli

Düşüncelerinizi Özgür Bırakın
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Gülen okulunda Lenin heykeli

Mesaj gönderen Siyabend » 07 Nis 2007 12:20

Gülen okulunda Lenin heykeli

Abhazya’nın benin gazetecilik hayatımda son derece özel bir yere sahiptir. Çok az gazeteciye kısmet olacak, “tarihin içine düşmek” diye açıklaması mümkün olan olaylar zincirinin tanığı olmuştum o topraklarda…

15 Temmuz 1992’de Karadeniz’i 19 saatlik bir yolculukla aştıktan sonra indiğim Abhazya’nın başkenti Sohum, (Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki adıyla Sohumkale) beni kendisine hayran bırakan bütün özelliklerini ve güzelliklerini cömertçe sunmuştu.

Abhazya’ya gitmeden önce aldığım ilk bilgiler hava koşullarına ilişkindi: -Yaklaşık olarak Antalya’nın gibidir. Ancak her an yağmura da hazırlıklı ol, tropik bir havası vardır.
Gerçekten de Abhazya cennetin yer yüzü halini andırıyordu. Ormanlar deniz kenarına kadar iniyor, ağaçların kökleri denizle şakalaşıyor gibiydi. Zaten ülkenin güzelliği söylencelere bile girmişti.


Resim

SABAH GÜRCİSTAN, AKŞAM ABHAZYA

Abhazya’da 1992 yılında tam olarak 15 gün kalmıştım.
23 Temmuz 1992 günü ise her gazeteciye kısmet olmayacak, tarihin yazıldığı ana tanıklık etmiştim: O gün Abhazya Parlamentosu “Bağımsızlık Kararı” aldı!

Sabahleyin Abhazya Gürcistan’a bağlı Özerk Cumhuriyet idi. Öğleden sonra olan Bağımsız Abhazya Cumhuriyeti haline geldi. Ve ben o parlamentodaki yabancı tek gazeteciydim.

O tarihte Abhazya’da 93 bin Abhaz, 239 bin Gürcü, 74 bin Rus, 76 bin Ermeni, 14 bin Rum, 10 bin Türk yaşıyordu. Ancak Parlamento aritmetiği özel seçim sistemine uygun olarak 28 Abhaz, 26 Gürcü, 11 Rus, Ermeni, Rum milletvekilinden oluşuyordu. Gürcü milletvekillerini “bağımsızlık” sözleri telaffuz edilmeye başladığından beri parlamentoyu terk etmişler ayrı bir binada toplanıyorlardı. Aynı gün onları da ziyaret ettiğimde gelecekteki kara günleri kesin cümlelerle ifade etmişlerdi:
-Bu durum Gürcistan için savaş nedenidir!..

Gürcü milletvekillerinin öngörüleri çok kısa zaman sonra gerçekleşti: Gürcistan birlikleri 14 Ağustos 1992’de Abhazya’ya girdi.
Dünya basını Abhazya’ya girmek için sınırları zorluyordu, ama bu mümkün olamıyordu. Ben ise Milliyet’te Kafkasya’nın Etnik Krateri Abhazya dizisini yayınlıyordu. Krater patlamıştı.
Savaş bir yıl sürdü.

1993 Ağustos’un da Başkent Sohum’a ulaşacak yoldaki son Gürcü barikatı aşılmıştı. Gagra’daki 17. Kongre Oteli’ni askeri üs yapmış Türkiyeli Abhaz savaşçılar arasında bayram havası başlamıştı.
Tamamen “gazetecilik kısmeti” olarak değerlendirilebilecek bir şekilde ben o oteldeydim. Türkiyeli Abhaz savaşçı Kafkas Öztürk’le son durum hakkında konuşurken o gelen telefonla yeni durum ortaya çıkmıştı:
-Psua Nehrinden önceki son tepeyi almışız, bu tepeyi alan da Sohum’u alır!
İşte Abhazya benim hayatımda böylesi bir yere sahipti.

SAVAŞ BİTTİ OKUL GELDİ

Aradan geçen 15 yılda, Abhazya ile Gürcistan arasındaki savaş bitti ama diplomatik barış temin edilemedi. Çünkü 1993’deki kimsenin kıpırdayamaz hale geldi santranç oyununda “pata” durum varlığını sürdürüyor.

Abhazya kendine göre “Bağımsız” idi. Ancak bunu tanıyan hiçbir ülke yoktu. Başta da Rusya… Oysa Rusya bağımsızlık savaşı sırasında Abhazya’ya yardım etmişti. Ancak o dönemde başında Edvard Şavartnadze’nin bulunduğu Gürcistan, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kurulan “Bağımsız Devletler Topluluğu”na katılmayı ret etmişti. Rusya savaş sırasında Abhazya’yı destekleyince Gürcistan BDT’ye katıldı. Savaş bitti. Rusya da Abhazya’yı tanımadı!

Başaran Abhazya Türk Koleji’nin kuruluş aşaması işte bu günlere denk geliyor. 1993-94 ders yılında okul eski Sovyetler döneminden kalma bir okul binasında eğitime başlıyor.
Benim bu okulun yöneticileriyle tanışmam ise 2004 yılında yeniden Abhazya’ya gitmemle oldu. Savaş döneminden itibaren Abhazya Cumhurbaşkanı olan Viladislav Ardzınma çekilip yerini devredecekti. Abhazya’da savaş sonrası çok adaylı ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerini izlemek üzere yeniden o topraklara gittim.

Seçimlerden iki gün önce de Abhazya’nın Kurtuluş Günü törenleri vardı. Bu törenleri izlerken yanıma Türkiye Türkçesiyle konuşan gençler geldiler:
-Abi hoş geldin!
Sonra kendilerini tanıttılar:

Abhazya'da halk savaş yüzünden çok büyük acılar çekti. Bir çok kişi evinden oldu.

-Biz buradaki Türk Okulu’nun yöneticileriyiz. Bir gün de bize ayırın, okulumuzu görün lütfen!

1992’den itibaren tanıdığım Kafkas Öztürk, “Abhazya’da bağımsızlıktan bu yana yapılan en iyi iş” dediği okulu ziyaret için birlikte gitmeye karar verdik.
Bu arada Kafkas’ı da anlatmalıyım.
Kafkas, Güneydoğu’da vatani görevini yaparken Şırnak Tugay Komutanı Tuğ. Gen. Mete Sayar’ın emir subayı olarak çalışıyor. Askerliği bitince bölgede kalması için görev teklifi yapılıyor. O da “Abhazya işgal edildi, beni oraya gitmem lazım” diyerek kabul etmiyor. Bu karar verme-ikna etme süreci sırasında babası Kemal Öztürk, askerden gelen oğluna elini öptürmüyor. Kemal Bey bana bunun gerekçesini savaş altındaki Abhazya’da (1993) anlatmıştı:
-Ben Abhazya Dayanışma Komitesi Başkanı’yım, bütün çocuklar savaşa gidiyor, benim oğlum ise askerliği bitti hâlâ İstanbul’da yerin dibine geçiyorum. Meğerse Mete Paşa bırakmıyormuş onu da… Ama bana söylemiyor.

Kafkas Öztürk, Abhazya’ya gelince Cumhurbaşkanı Ardzınba’nın muhafız birliğinin komutanı olarak görev yapıyor. Geceleri de Abhaz gerilla birliklerine katılarak Gürcülerin cephe gerilerine sızıp, geri dönüyor.

Şimdi Kafkas Abhaz Ordusu’nda Binbaşı rütbesine yükselmiş gazi bir subay! Savaş sırasında baldırına saplanan bir şarapnel parçası yüzünden hızlı koşmaya başladığında sol ayağı üzerinde biraz sekiyor.

BAHÇESİNDE LENİN BULUNAN OKUL

Abhazya Başaran Türk Koleji’ni ziyarete Kafkas Öztürk, yine Abyazya’ya yerleşmiş ve oradan bir Abhaz kızla evlenmiş İbrahim Özyıldırım, Kurtuluş gününe katılmak için gelmiş olan İzmitli Hilal Atan’la birlikte gidiyorum. Okulun Müdür Yardımcısı Yusuf Yazar, binayı bize gezdirirken kısa tarihi hakkında da bilgi veriyor:
-Okulumuz 1993-94 ders yılında eğitime başladı. Savaş henüz bitmişti. Sohum’un havası barut kokuyordu. İlk yıl 130 öğrenciyle başladık.
-Şimdi kaç öğrenciniz var?
-235 öğrencimiz öğrenim görüyor.


Okulun 10 yıllık tarihinde azımsanmayacak başarıları bulunuyor. Yusuf onları da özellikle anlatmak istiyor:
-Okulumuzdan mezun olan 31 öğrenci Türkiye’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni (ODTÜ) ve Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandılar. Başarıyla okuyorlar. Yaz tatillerinde geliyorlar. Okullarını ders durumlarını arkadaşlarını anlatıyorlar.

Abhazya Başaran Koleji’nin de Türkiye’de 100 işadamından oluşan destek ünitesi bulunuyor. Ülke savaş yorgunu ve fakir olduğundan kendi kendini çevirecek istenilen düzeyde paralı eğitime geçilememiş:
-Öğrencilerimizin çoğunluğu şehit çocukları oluşturuyor. Onlardan para almıyoruz. Annesi babası olan öğrencilerimiz ise bütçelerinin elverdiği ölçüde okula ödeme yapıyorlar. Sabit bir okul ücretimiz yok. Ailelerin beyanını esas alıyoruz. Ne kadar verebilirlerse, o kadar alıyoruz. Tabii bu ödemelerin 1000 doları geçmediğini özellikle belirtmeliyim.

Yusuf okuldaki eğitim durumunu anlatırken de şöyle diyor:
-Bizim okulumuzda Abhazca, Rusça, İngilizce ve Türkçe eğitim yapılıyor. Bu sizim bütün ülkelerdeki genel ölçümüz… Önce kendi ana dilleri, sonra ülkedeki yaygın dil, dünya dili İngilizce ve okulun dili Türkçe!

Eski Sovyetler Birliği’nde Lenin heykelleri yerlerinden söküldü. Abhazya’da ise iki Lenin heykeli eski yerlerinde olduğu gibi duruyor. Bunların biri de Abhazya Türk Koleji’nin bahçesinde… Heykel hava koşullarından, yılların bakımsızlığından ve savaş durumunun getirdiği ilgisizlikten epeyce yıpranmış… Lenin’in öne doğru uzanan eli aşındığından birkaç parmağı yok gibi.
Lenin haykeli önünde fotoğraf çekerken Yusuf’a takılıyorum:
-Siz dindarsınız. Lenin ise bildiğiniz gibi “dini afyon” olarak gören öğretinin babası bir arada nasıl yaşıyorsunuz?
Yusuf Yazar, bulunduğu ülkede yerli halkın değerlerine karşı gösterilmesi gereken özenli saygıyı bir ders notu olacak şekilde anlatıyor:
-Biz Lenin’i sevmiyoruz, ama burada onu seviyorlar. Çünkü Lenin’in sağlığında Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak kendi başına bağımsız bir devletmiş. Lenin ölünce Gürcistan’a bağlanmış. O yüzden Lenin’in heykelini kaldırmadık. Ayrıca elimiz genişlediğinde heykeli tamir ettireceğiz.

Yusuf Yazar, Abhazya Başaran Türk Koleji’nin ne kadar başarılı olduğuna ilişkin bir gururlu bir açıklama daha yapıyor:
-Türkiye’de Yabancı Öğrenci Sınavı’nda (YÖS) iki yıl 1.’lik, bir yıl da 2.’lik kazandık!
Savaş öncesi ve sonrasında Türkiye’den Abhazya’ya gidip oraya yerleşen pek çok Abhaz, “bu okul bizim çocuklarımız için olağanüstü bir fırsat yarattı” diyorlar:
- Eğer bu kolej olmasaydı, çocuklarımızı buraya getiremezdik. Çünkü biz buraya geldik ama Türkiye’den de kopmak istemiyoruz. Bu okul bize köprü oldu!


ANTER
Üstteğmen
Üstteğmen
Mesajlar:283
Kayıt:18 Oca 2007 15:31

Mesaj gönderen ANTER » 07 Nis 2007 20:50

Kod: Tümünü seç

Eski Sovyetler Birliği’nde Lenin heykelleri yerlerinden söküldü. Abhazya’da ise iki Lenin heykeli eski yerlerinde olduğu gibi duruyor. Bunların biri de Abhazya Türk Koleji’nin bahçesinde… Heykel hava koşullarından, yılların bakımsızlığından ve savaş durumunun getirdiği ilgisizlikten epeyce yıpranmış… Lenin’in öne doğru uzanan eli aşındığından birkaç parmağı yok gibi. 
Lenin haykeli önünde fotoğraf çekerken Yusuf’a takılıyorum: 
-Siz dindarsınız. Lenin ise bildiğiniz gibi “dini afyon” olarak gören öğretinin babası bir arada nasıl yaşıyorsunuz? 
Yusuf Yazar, bulunduğu ülkede yerli halkın değerlerine karşı gösterilmesi gereken özenli saygıyı bir ders notu olacak şekilde anlatıyor: 
-Biz Lenin’i sevmiyoruz, ama burada onu seviyorlar. Çünkü Lenin’in sağlığında Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak kendi başına bağımsız bir devletmiş. Lenin ölünce Gürcistan’a bağlanmış. O yüzden Lenin’in heykelini kaldırmadık. Ayrıca elimiz genişlediğinde heykeli tamir ettireceğiz. 
Keşke Gülen kendi ülkesinde de bu hoşgörüyü savunsaydı :!:
mechanical
Onbaşı
Onbaşı
Mesajlar:34
Kayıt:01 Nis 2007 11:06
Ruh Hali:Mutlu
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen mechanical » 07 Nis 2007 21:10

evet keşke bu ülkede şartlar böyle olmasa da o da gelebilse ülkesine
Piremerd
Üstteğmen
Üstteğmen
Mesajlar:413
Kayıt:07 Kas 2006 13:36

Mesaj gönderen Piremerd » 08 Nis 2007 18:33

Fethullah Gülen kimilerine göre İslam düşüncesini yaygınlaştırmak adına yabancı ülkelerde okullar açıyor.Başka bir düşünce ise Türklüğü yaygınlaştırmak adına İslamı kullanarak okullar açtığıdır.Bu düşünceye ben de katılıyorum.
Hatta bu iki düşünceden de farklı olarak maneviyat için bu yola başvurmuş olabilir.
Son zamanlarda Amerika'da kalması ve ona bağlı birimlerin
"Diyalog" kavramıyla başka dinlerle ortak çalışmalar yapması
basit bir diyalog çalışması değildir.
sinan
Yüzbaşı
Yüzbaşı
Mesajlar:733
Kayıt:22 Ara 2006 23:53

Mesaj gönderen sinan » 16 Nis 2007 13:12

piremerd eğer
bildiğin farklı bir şey varsa paylaş lütfen yoksa şunun altında bu, bunun altında şu olabilir demek kolay.sizin türkçülüğü savunuyor dediğiniz insanın bu gün sayısı belli olmamak la birlikte milyonları aşmış durumda ve o insan türk; kabul ediyorum. ama onun üstadım dediği insan bir kürt. eminim tanıyorsundur BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ dir. onun cemaati bediüzzamanın müellifi olduğu eserleri okuyorlar.fethullah gülen de bir insan olduğuna göre onda da milliyetçiliğin olması normal değil mi. ama milliyetçiliğin dini duyguların önüne geçtiğini idiia edemezsiniz.(tabi ki bu benim kendi yorumumdur.)
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 16 Nis 2007 18:16

Her insan zamanla değişebilir.Tahminimce Fethullah Gülen ilk olarak
Nurculuk davasına girdiğindeki düşünceleri ile şuanki düşünceleri arasında
çok önemli farklılklar vardır.
Nihayetinde kendisine bağlı olan birb grup ile birlikte şu an Nurcuculuğu
savunan iki grup vardır.Bunların ayrılmasında fikir ayrılığı vardı.
Fethullah GÜLEN'in milliyetçilik duygusunun dini duygularını geçtiğini söylemek için
elde çok önemli kanıtlar olmalıdır.
Şahsen onun yazıları veya konuşmalarını fazla takip edemediğim için
onun milliyetçiliği için yorum yapamam.
Ama ona bağlı olan Samanyolu Tv'nin şu anki konumuyla en milliyetçi
ve Kürtlere en uzak kalan yayın organı olduğunu söyleyebilirim...
yigido

Mesaj gönderen yigido » 17 Nis 2007 09:19

1-)nurcular 2 grup değil 12gruba kadar ayrılmışlardır. ayrılık olabilir biz bile kendi aramızda ayrılırız ama yolumuz birdir.Allah rızası..
2-)milliyetçiğini görmewniz için yur dışındaki okulları tv yada gazetelerden görmeniz yeterli olabilir.ama islami yönün milliyetçilikten daha az olduğunu düşünüyorsanız bu okulların içine kadar girmenizde yetmez çünkü hristiyan bir devlette imam hatip ayarında eğitim yapamazsınız.bunun için IŞIK ı görmeniz ve bilmeniz lazım.
3-)yazılarını ve konuşmalarını takip etmeden milliyetçiliğine yorum yapamam diosunuz muhtarm ama islami kimliğinden önde diyosunuz milliyetciliğine çelişki değilmi bu :!:
4-)Stv nin yaptığı programların çoğu dini içeriklidir.sohbetler olsun diziler olsun. yağmurda sonra adlı dizi ise türkiyedeki olayların gerçek yüzünü göstermek.en azından olana yakını yapmak. kürtlere olan karşıtlık olduğunu sanmıyorum. yurt dışında olan bir çok öğretmen kürttür.ayrıca dersanelerde de kürt öğretmenler vardır.

Dediğim gibi dış görünüşe aldanmayın ve görmek istediğinizi değil olanı görmeye çalışın...
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 18 Nis 2007 21:22

1- Nurcuların 2 grup değil de 12 gruba ayrılması iyi bir gösterge değil bence.Bir oluşum içindeki menfaatlerdir onu parçalara ayıran.Aynı amaç için mücadele edilebilir ama sonuca ulaşmakta zorluk çekilir.

2-Bir oluşumun fikirlerini öğrenmek için onlarla beraber olmak gerekmiyor.Onları daha yakından tanımak tabiki iyi bir sonuç verecektir.

3-Fethullah Gülen'in milliyetçilik duyguları dini duygularını geçmiştir demedim.Lütfen yazdıklarımı dikkatlice okuyun.Sadece gördüğüm bir detayı aktardım.

4-STV içinde muhakkak Kürtlere yakın duran kişiler vardır.Kendi çalışanları içinde bir dışlama sözkonusu değil.Zaten o kurumda çalışan her kimse onlar gibi dşündüğü için orda çalışıyordur.Kendi düşüncelerine bağlı Kürtleri dışlamaları mantıklı da olamaz.Fırsat buldukça bütün tv kanallarının haber bültenlerini takip ederim.İçten içe Kürtleri olumsuzluğun göstergesi olarak gösteren kanalların başında STV'yi görüyorum.Belki benim algılama hatam vardır.Ya da STV kendini yanlış aktarıyordur.
yigido

Mesaj gönderen yigido » 19 Nis 2007 07:52

1- Nurcuların 2 grup değil de 12 gruba ayrılması doğru bişi deilmi onu bilemeyz ama bu konuda tam açıklama yapabilecek donanımda değilim..


2-Bir oluşumun fikirlerini öğrenmek için onlarla beraber olmak gerekmiyor ama fikirlerin amaç ve ayrıntıları bilmek için vede yeterli yorum yazabilmek için onlarla beraber olmak değilde onları tanımak lazm..(onlarla birlikte olmak değil tam anlamıyla)

3-yanlşlık olabilr kusura bakmayn..

4-stv bozuklukları anlatııyosa bu bozukkluklarda kürtler varsa bunu böyle görmeniz doğaldır.
böyle bir kasıt varsa stv nin bu tavrının neden kürtlrn terör örgütü yanlısı durmasından kaynaklanıyodur.
Meryemce
Onbaşı
Onbaşı
Mesajlar:35
Kayıt:13 Mar 2007 23:20

Mesaj gönderen Meryemce » 19 Nis 2007 16:24

Kürtleri terörü destekliyor diye göstermeye hiç kimsenin hakkı yoktur.Ortada bir sorun vardır ve bu sorun çözülmedikçe halk kendine sahip çıkanlara sempati duyacaktır.
Cevapla

“Özgür Düşünce & Felsefe” sayfasına dön