Lütuf Harikası

Düşüncelerinizi Özgür Bırakın
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Lütuf Harikası

Mesaj gönderen Siyabend » 03 Şub 2008 23:41

Yanılmaz karma talih ve talihsizliklerin ardındaki tek güç olsaydı, pek çoğumuz için çok kötü bir gelecek söz konusu olurdu. Bu kadar güzel değerleri biriktirecek ne bilgi, ne güç, ne de meziyete sahip değiliz. Tersine, tüm sahip olduğumuz, bolca erdemsizlik biriktirecek bilgisizlik, zayıflık ve günahkarlıktır. Ama bizi tek başına karmanın işleyişine bırakmayan evrenin ardındaki böylesi bir cömertliktir. Bunun yanında, bir başka güç daha vardır: lütuf gücü. Hiç kimse herhangi bir durumda hangisinin kendini ne kadar çok ya da ne kadar az göstereceğini tahmin edememesine karşın, bu ikisi birlikte çalışır.

Karmanın otomatik bir makine gibi çalıştığı görüşü tamamen doğru olmayan bir görüştür; bunun nedeni tamamen eksiksiz bir görüş olmamasıdır. Buradaki kayıp unsur lütuftur.

Lütuf fikrinin reddedilmesi onun ne olduğu hakkındaki yanlış kanıya, özellikle de kayırıcılıktan türeyen keyfi, kaprisli bir armağan olduğu inancına dayanır. Elbette, bu tür bir şey değildir, tersine daha yüksek bir yasanın meydan çıkmasıdır. Lütuf sadece Yüce Benliğin dönüştürücü gücüdür; bu güç hep vardır, ama bir kişi bu etkinliğin önündeki engelleri temizleyene kadar o kişide genellikle ve yasalara uygun bir şekilde etkiye geçmeyen bir güçtür.

Ortaya çıkması kestirilemiyorsa, bunun nedeni bu ortaya çıkmayı engelleyen karmik kötülük eğilimlerinin güç, büyüklük ve yaşamın uzunluğu açısından kişiden kişiye büyük ölçüde değişiyor olmasıdır. Bunlardan meydana gelen karma yeterince zayıf olduğunda, artık onun eylemini daha fazla engelleyemezler.

Tıpkı kuşağımızın uzay adamlarının ağırlıksızlık deneyimleriyle yerçekiminin altüst edildiğini görecek biçimde yaşamış olması gibi, tüm kuşaklarda da lütuf ve bağışlamayla altüst edilen karma deneyimini görmüş olanlar olmuştur.

Karma yasasına duyulan inanç yüzünden lütfün rolünü değerlendirememek, özel bir tanrısal varlığa duyulan inanç yüzünden bu rolü abartma eğilimi kadar içler acısıdır.

Evet, yüksek benlik değiştirilmesi olanaksız bir yasayla işler, ama sevgi de bu yasanın bir parçasıdır. Lütuf hiçbir ilkeyi ihlal etmez, tersine en yüce ilkeyi yerine getirir.

Alın yazısına inanıyoruz diye olayların akışı içinde tembelce zaman öldürmemiz gerekmez. Yüksek Benlik alın yazısından daha derindir. Yüce Benliğin her şeye gücü yeter; Kader'in zincirinin ilgili halkaları onun buyruğuyla yere düşer; Yüce Benliğe ve onun üstünlüğüne inanmamak, alın yazısına ve onun gücüne inanmaktan daha kötüdür;Yüksek Benlik alın yazısına galip gelebildiği için değil, sadece onu çözdüğü için.

Bazı kişiler Lütuf un işlerinin düzenindeki doğru yeri anlamada güçlük çeker. Karşılık yasasına inanıyorlarsa, Lütuf yasasına hiç yer kalmamış gibi görünür. Davranışlarımızı ve kusurlarımızı düzeltmemiz gerektiği doğrudur; bu zorunlu görevlerden kaçacak hiçbir yer bulunamaz. Ama bunlar tek başına da yapılabilir, düşünce, hatırlama ve Yüce Benliğin yardımıyla da.

Bu ikinci yol Lütuf olasılığını getirir. Ancak ilki izlenmişse ve ancak bilinci Yüce Benliğe çıkarma konusundaki büyük amaç başarılmışsa devreye girebilir. Bir anlık temas bu amaç için yeterli olacaktır. Bundan sonra olanlar içsel değişimin tamamlanması ve geriye kalan, gerçekleşmemiş karmik sonucun feshedilmesidir. Burada "hiçbir şeye karşılık bir şey" vermek söz konusu değildir, hatta karşılık yasasının çiğnenmesi de. Ego ne olursa olsun tövbe etmek ve kendini düzeltmek için kendi iradesini kullanmak zorundadır.

Buda kendini yozlaşmış rahiplik sanatının her günahın kefaret edileceğine ve bazı bedel ödeme ritüelleri, kurban etme ya da büyüyle alın yazısındaki o anki ya da gelecek etkilerinin bozulacağına inandırmak için kitleleri kurnazlıkla ikna ettiği bir ülkede buldu. Günahın affını inkar ederek ve karmik yasanın katı idaresini, gözle görülmeyen adaletin katı değiştirilemezliğini doğrulayarak halkının ahlaksal düzeyini yükseltmeye çalıştı. İsa ise tersine kendini, dinin sert bir şekilde açığa vurulduğu, "Göze göz, dişe diş" bir ülkede buldu. O da halkının ahlaksal değerini yükseltmeye çalıştı.

Ama Buda'nınkinden daha az olmayan bir bilgelik onun durumları Tanrı'nın merhameti ve günahları bağışlamasını vurgulayarak karşılamasını sağladı. "Karşılık yasası herkese hak ettiğini verir, yüzeysel hiçbir dinsel biçim onun işleyişini değiştiremez", aslında, pek çok Budist öğretisinin ana fikridir. İsa da "Doğru, ama uyandıracak inanca ve itaat edecek iradeye sahip olanlar için sevgi, Tanrı'nın sevgisi yasası da vardır" demiş olabilir.

Gelin, hitap ettikleri farklı grupları göz önünde tutarsak, her ikisinin de haklı olduğunu ve her ikisinin de kendi gruplarının en çok ihtiyaç duydukları türde yardımı verdiklerini kabul edelim. Hiç kimsenin insanlığın sahip olduğu bir değer için tanrısallığı yadsımasına izin vermeyin. Yüksek Benliğin egonun tövbekarlığına vereceği karşılık bellidir. Böyle bir karşılık günahların tamamen bağışlanması için her yere uzanabilir.

Lütuf Yüce Benliğe özgü olan mistik bir enerji, aktif bir ilkedir; bir yandan insanların düşünce, duygu ve bedensel zevkleri alanında, diğer yanda insanların karma koşulları ve ilişkilerinde benzer biçimde sonuçlar üretebilir. Sadece dindar bir istek ya da iyiliksever bir düşünce değil, kozmik iradedir ve kendi bilinmeyen yasaları idaresinde otantik mucizeler ortaya çıkarabilir. Ölmekte olan bir kişiye yaşamını yeniden verebilecek ya da kötürüm olmuş bir kol veya bacağı bir anda, yeniden canlandırabilecek kadar kolaylıkla mutlak gerçekliğe içgörü verebilen dinamik kuvveti böyle bir şeydir.

Herkes için umut vardır, çünkü herkes için Lütuf vardır. Hiç kimse bağışlama, temizleme ve yenileme bulamayacak kadar günahkar olamaz.

Evrenin yasayla yönetildiğine, bir parçası olarak insan yaşamının da yasayla yönetilmek durumunda olduğuna inananlara günahların bağışlanmasına ve bir parçası olduğu Lütuf doktrinine inanmak zor gelebilir. Ama şuna dikkat etmeliler: İnsan dersi kendine mal edemez ve davranışını düzeltemezse, yeniden eski günahlara saparsa, bağışlama da otomatik olarak sapar. Karşılık yasası bağışlanmayla çürütülmüş olmaz, bu yasanın işleyişi daha yüksek bir yasanın paralel işleyişiyle değişikliğe uğrar.

Egonun tam bir teslimiyeti Yüksek Benliğin Kutsal Lütufu ile ödüllendirildiğinde en karanlık geçmiş için affedilirsiniz, günahlarınız da gerçekten bağışlanır.

Üç tür lütuf vardır: İlki Lütuf un görünümü olan ama gerçekte geçmişteki iyi karmadan gelen ve tümüyle kişinin kendi hak ettiği lütuf; ikincisi, bir Üstat'ın uygun dış ve iç koşullar varolduğunda çömezlere ya da taliplere verdiği lütuftur -bu yalnızca geçici bir anlık bakış doğasındadır ama yararlıdır, çünkü amaca yönelik bir anlık bakış, doğru yönle ilgili bir düşünce ve Araştırma'ya devam edecek telkin sağlar; üçüncüsü ise kişi tam bir kendini gerçekleştirme derecesine ulaştığında bu kişinin bazı durumlarda tehdit edici negatif karmayı değiştirmesini, bazı durumlarda ise öğrenilmesi gereken belirli dersleri iyice öğrendiği için bunu çürütmesini mümkün kılan lütuftur.

Bu özellikle Tanrı'nın El'i, işlerinin yolu üzerindeki engelleri kaldırdığında açıkça görünür olur. Felsefi Lütuf kavramı bunun adil ve mantıklı olduğunu gösterir. Aslında bu konudaki geleneksel dinsel inanıştan, Yüksek Güç'ün insanlar arasındaki gözdelerinin yararı için keyfi müdahalesi olarak gören inanıştan tamamen farklıdır.

Yüksek Benlik sonuçlar yasasını her an bozmaz. Kendi çabalarınızla, bu yasanın üzerinizdeki sonuçlarını belli bir derecede değiştirebilirseniz ya da aynı durum Lütuf un tezahürüyle meydana getirilirse, her şey yine de bu yasa çerçevesinde yapılmış olur, çünkü belirli bir enkarnasyon için seçilmiş olan payın bir kişinin kaydında varolan tüm karma haznesini tüketmediği unutulmamalıdır. Her zaman tek bir dünya yaşamından çok daha fazlası vardır.

Olan şey bir parça iyi karma veya kötü karmanın yanında, onu tümüyle etkisiz duruma getirecek bir doğallıkta ve bir zamanda görünüm bulmasıdır; sonuçta yok edilmesi ya da kısmen etkisizleştirilmesi, değiştirilmesi amaçlanan son olacaksa. Bu yüzden aynı yasa işlemeye devam eder, ama işleyişinin sonucunda bir değişiklik vardır.

Popüler dinde kullanıldığı şekliyle lütuf düşüncesi belki de kitlelere yardımcı olmuştur, ama felsefi araştırıcılar için büyük bir revizyona gerek vardır. Ne bir Kişisel Tanrı'nın geçici hevesiyle ne de sadece onu hak edecek uğraşlardan sonra verilir. Daha çok, hep ulaşılabilir durumda olan, ama her birimizin kendimizi katmasının gerektiği, herkesin kendi Yüce Benliğinden sağlam, kalıcı bir ışımanın yayılmasına benzer. Bazen özellikle bir kişinin adına müdahale etmek gibi görünüyorsa, bu belirli bir iyi karmanın salıverme zamanındaki uçsuz bucaksız bilgeliğe bağlı bir görünümdür.

Bağışlama, karma yasasının, dayanılmaz bir hükümsüzleşmesi olabilir mi? Sonsuz ve umutsuz bir sıra halinde bir başka karmik sonuca götüren ve bir diğerini yaratan bir karmik sonuçtan çıkış yok mudur? İlk soruya İsa, ikincisine de Aeschylus tarafından yanıt verildiğine inanıyorum. Matta 12:31: "Bunun için size diyorum, her günah ve küfür insanlara bağışlanacaktır" İsa'nın açık ifadesidir.

İkinci sorunun ileri sürdüğü zor probleme gelince, Aeschylus'un öne sürdüğü çözümü düşünelim: "Yalnızca Zeus'un düşüncesinde Zeus ne isterse olabilir." Karma otomatik olarak işlemek durumundadır, ama karmanın ardındaki Güç her şeyi bilir, her şeyi, hatta karmanın kendisini bile kontrol eder, bağışlamanın arzu edildiği zamanı bilir ve anlar. Hiçbir insan zihni bu gücü kavrayamaz; bu nedenle Aeschylus niteleyici ifadeyi ekler: "Zeus ne isterse olabilir."

Bağışlama karma yasasını ortadan kaldırmaz; bu yasanın işleyişini tamamlar. İsa'dan neredeyse dört yüzyıl önce, Menander: "Biz ölümlüler, hepimiz bağışlanma gereksinimi duyarız. Yaşayacağımız gibi değil, yaşayabileceğimiz gibi yaşarız," diye yazmıştır.

Yüce Benlikte üstün ve mutlak değeri buluruz, çünkü kendisi düşünce yeteneğinin düzeyini aşmaktadır. Yüksek Benlik kendisini kozmik karmadan ayıramaz, ama kişisel nedenselliğin işleyişine tabi değildir, çünkü kişiliğe, değişime, göreceliğe tabi değildir; içinde ortaya çıkan bu fikirlerin sınırlarının ötesindedir. Mutlak gerçekliğin doğasını incelemeye başladığımızda, bunun niçin mutlak gerçeklik olduğunu anlarız.

Bu nedenle kişisel karma böyle bir mutlaklık alanında işleyemez, bununla birlikte katı ve sert bir şekilde göreli varoluşun uzay-zaman dünyasında işler. Kişisel nedenselliğin varoluşun en derin anlamında varolmadığı gerçeği insanlık için büyük bir umut sunar. Çünkü insan yaşamına girişi ve bu tamamen yeni ve beklenmedik lütuf faktörünün değişmesini mümkün kılar. Umutsuzluk içindeki ölümlülerin tutunabileceği bir cankurtaran kemeri gibidir.

En büyük günahkar içtenlikle tövbe edecek, olası tüm düzeltmeleri yapacak ve yüzünü yüce inanca çevirecek olursa, hak etmemiş olduğu şeyi alabilir. Geçmiş yaşamının nasıl olduğuna bakılmaksızın, düşünce ve eylemin değişmesiyle, daha yüksek bölgede sesinin duyurulmasını başarırsa, lütuf armağanının verilmesi de her zaman mümkün olur.

Lütuf fikriyle ilgili bazı sorgulamalar olmuştur. Hristiyanlar ve Hindular tarafından kabul edilmiş, Budistler ve Jaineler tarafından reddedilmiştir. Bununla birlikte, onu kabul edenler bile bu konuda karışık ve çelişkili düşüncelere sahiptir. Genel anlamda, kişinin kendi irade gücü olmaksızın, tersine genelde ve normalde kendisinin olmayan bir güç tarafından, ortaya çıkarılan cömert bir değişim olarak tanımlanabilir.

Ama karma biçiminde önceki reenkarnasyonların tortularını kendimizle birlikte taşıdığımızdan, meydana gelen herhangi bir şeyin karmanın mı yoksa Lütuf un mu bir sonucu olduğunu ayırt etmek pek çok kişi için imkansızdır. Ama kimi zaman, örneğin, sabah, hatta gece yarısı bir güçlüğü, bir durumu ya da bir sorunu hatırlayarak, ama bununla birlikte bir Daha Yüksek Varlık'ı hissederek, sonra da bu duyguyla birlikte söz konusu güçlüğü ya da sorunu aydınlıkta görmeye başlayarak ve bunun vermiş olabileceği sıkıntı, huzursuzluk, korku ya da belirsizlikten kurtulmaya başlayarak uyanırlarsa, bu ayırımı koyabilirler.

Olumsuz tepkilerin yok olduğu ve bunların yerini belli bir zihin huzuru aldığını hissederlerse, özellikle söz konusu durumda doğru şekilde davranma biçimi açık bir hale gelirse, bir Lütuf yaşıyorlardır.

Sezgi, Bergson'un deyişiyle gerçekliğe giden en kesin yol, tereddütleri kökünden söküp atar. Bir sorunu çözerken Yüksek Benlik ile temas halinde olduğunuzda, ne yapacağınıza dair doğrudan bir emir alır, bu durumda doğru olanı bilirsiniz. Karşıt bakış açıları arasında mücadele olduğunda ortaya çıkan kuşkular, tereddütler ve kararsızlıklar erir gider. Oysa, Yüksek Benlik ile temas halinde değil de yalnızca karmayla birlikteyseniz, duygu ya da düşüncelerle ileri geri sallanıp durursunuz.

İlk önce, gerekli zamanı ayırıp gerekli çabayı sarf ederek kendinizi yukarı doğru çıkarmaya çalışmalısınız. Bu durumda, başka bir gücün sizi karşılıksız olarak yukarı çıkardığını hissedeceksiniz -bu tepkidir, Lütuf'tur.


Cevapla

“Özgür Düşünce & Felsefe” sayfasına dön