John Carpenter

Ünlü şahsiyetlerin hayat hikayeleri
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
John Carpenter

Mesaj gönderen Siyabend » 20 Eki 2007 13:58

Şeytan, zombi korsanlar, uzaydan gelen “Şey”, işlenecek cinayetleri telekinetik gücüyle gören kadın, Halloween´ın ölümsüz manyak katili, ışınlanan gemiler ve vampirler; işte sizlere Carpenter´in kaotik evreni

John Carpenter 1948 yılında doğdu; 1974´deki ilk filmi “Dark Star” okuduğu sinema okulundaki bitirme teziydi. Bu film 60.000 $´lık bütçesiyle iyi bir filmdi Editörlügünü ve efektlerini daha sonra Alien´in yazacak olan Dan O´Bannon yapmıştı. Aslında bir bilim kurgu filmiydi ama zaman zaman bilim kurgudan uzaklaşıyor ve parodilere yöneliyordu. Filmin sonundaki apokaliptik final hoştu; bilgisayar Tevrat´tan bir alıntıyla “Şimdi ışık olsun” diyor ve uzay aracını patlatıyordu. Ama film literatürde sıradan bir film olarak kaldı. Carpenter okuldan sonra festivallere katıldı, birkaç kısa film yaptı, peşpeşe projeler geliştirdi ama 1978´e kadar kimseye adını duyuramadı. Ancak 1978´de “Halloween” ile dünya John Carpenter adını duydu. Hollywood´da profesyonel bir yönetmen olmak kolay değildir, Carpenter bir süre çeşitli filmlerde görev aldı ama yönetmen değildi. 1976´da “Assault of Precinct 13″ i filme aldı. Film, Howard Hawks tarzı western havasında, kırsal gangsterleri anlatıyordu. Bu film, Carpenter´ın alan ve konu denemelerinin ilkiydi. Film Londra Film Festivali´ne kabul edilmesine rağmen Carpenter bir daha bu tür bir konuya yönelmedi. Pşişik filmler çekecekti. 1978´de çekilen “Eyes of Laura Mars” bu yönden önemli bir filmdi ve John Carpenter´in doğaüstüne yönelik ilk filmiydi. Faye Dunaway´in oynadığı karakter, işlenecek cinayetleri önceden görebilme yani Parapsikolojik adıyla “Precognition-Öngörü” yetisine sahipti. Carpenter, filmin senaryosunu değiştirmişti ama sonradan beğenmediğini söyleyecekti.

Michael Myers geliyor
Ve bunun hemen ardından ilk Carpenter başyapıtı gelecekti; aynı yılın içinde “Hallowen” 320.000 $ bütçeyle çekildi. Küçük bir kasabada dolunay dönemlerinde, Halloween maskesi takmış olan birisi bir bebek bakıcısıyla iki arkadaşını öldürüyor ve Jamie Lee Curtis´in oynadığı bir diğer bebek bakıcısını kovalıyordu. Curtis, ünlü “Psycho” da yine bir manyak tarafından öldürülen Janet Leigh´in kızıydı ama annesi gibi öldürülmüyor, savaşıyor ve sonunda kendi bıçağıyla sapık katili öldürüyordu ama filmin sonunda kamera sapığın yerde yatan elbiselerinin içinin boş olduğunu gösteriyordu. Eleştirmenlere göre tüm zamanların en iyi korku filmlerinden birisi olan Halloween´de metafizik bir gönderme veya saptama yoktur. Oysa Carpenter, bir söyleşide doğaüstü güçleri anlatan bir arkadaşından etkilendiğini belirtir. Film sert ve vahşi görünür ama aslında öyle değildir. İroni zekice kurgulanmış ve filmin peşpeşe kadınların doğrandığı, kanların seller gibi aktığı üçüncü sınıf filmlerden uzak tutulmuştur. Filmdeki sadizm, Carpenter´in bakışıyla bilinmeyenle buluşarak, yumuşar ve beklentilere ulaşır. Yönetmenin 1981´de çektiği “Halloween II” de bu yaklaşım yoktur. film daha flu, daha az öldürücüdür ama doğaötesi kötülüğün yeniden doğması fikrine yani reenkarnasyona öncelik tanınır. Halloween başarısının ardından finansal açıdan rahatlayan Carpenter, hem daha yüksek bütçelere ulaşmaya hem de zamanını daha iyi kullanmaya başladı. Bunun ilk ürünü “The Fog” du. Film küçük bir California limanında, hayalet bir gemiden gelerek öç almak isteyen zombi korsanların saldırısını anlatıyordu. Ölü korsanlar, bir yüzyıl önceki ölümlerinin intikamını almak amacındaydılar. Senaryo bilinçliydi ve ilk başlarda öyküyü sadık kalındı. Yaşlı bir denizciyi oynayan John Houseman´ın çocuklara geçmişin korkunç korsan öykülerini anlattığı bölüm birebirdi. Daha sonraki tekinsizlik bölümleri mükemmeldi; kırılan camlar, kendi kendine çalan araba kornaları, birden püskürmeye başlayan benzin pompaları gibi… Geceyarısında uyuyan caddelerde oluşturulan koreografinin başarısını izleyen sis ve sisi kullanarak gelen ölüler filmi doruğa ulaştırır. Burada bir oranda ikinci sınıf korku filmi imajları veya planları anımsanır ama Carpenter´in filmi o anlarda serbest bırakması ve ardarda gelen özenli görüntüler akışı kurtarır. Filmde yine Jamie Lee Curtis vardır ama başrol daha sonra Carpenter´in karısı olacak olan Adrianne Barbeu´ye verilmiştir.

Resim

Gizle mesaj; düzene karşıyım; yani kiliseye ve hükümete…
The Fog, doğaüstünü negatif anlamda kullanır ve kiliseye rağmen durdurulamayan kötülüğü anlatır, Carpenter daha sonra “Prince of Darkness” de yine aynı şeyi yapacak ve kötülüğü bu kez kilisenin içine taşıyacaktır, Yönetmen´in bilinçaltı arzuları ve kasıtlı yönlendirmesi kötülüğün her zaman daha güçlü ve kabul edilebilir olduğu doğrultusundadır. 1981´de Carpenter, “Escape from New York” u çekti. Film bir bilim kurguydu ve Carpenterin favorisiydi. Klasik bir nükleer savaş sonrasını anlatıyordu; ABD çöker, New York´da Manhattan kanunsuzluğun yuvası olur ve bir suçlu olan Yılan Plissken (Kurt Russell), Manhattan´da sıkışıp kalan Başkan´ı kurtarmaya yollanır. Filmde Carpenter´in başarılı görüntülerinin yanısıra Russell´in performansı olağanüstüdür; ikisi birarada filmi sıradan bir kıyamet filmi olmaktan kurtarırlar. Aynı konuyu bu kez Los Angeles´e taşıyan ikinci film 1997´de çekildi ama ilkiyle mukayese edilecek gibi değildi. Carpenter´in 1982´deki filmi “The Thing” eski bir filmin yeni versiyonuydu. Korkunun, bilim kurgunun ve normalötesinin özel efektlerle bütünleştirildiği bir çalışmaydı ama eleştirmenlere göre Howard Hawks´a ait ilk versiyonun başarısına ulaşamadı. Bütçe, 15 milyon $´ı aşıyordu. “The Thing” fantastik sinemanın kilometre taşlarından birisi olarak kabul edilmesine rağmen, iyi gelir getiremedi. Buna rağmen türünün en iyilerindendi, belki abartılmış efektlere ve ilk versiyonda sadece insanları öldüren “Şey” in Carpenter´in filminde şekil değiştirmesi dışında ilk öyküye sadık kalınması iyi olmuştu. Sabit oyuncular tutkusunu aşamayan Carpenter, bu filmde de Kurt Russell´ı oynatmıştı. “Thing” bir devam filmi olabilirdi ama kimse buna henüz kalkışmadı, aynı şey “The Fog” için de olabilirdi. Yani uzaydan gelen yaratık yine canlanabilir veya yenisi gelebilir ve sislerden gelen korsanlar tekrar geri dönebilirlerdi. Ama ikisi de yapılmadı, bunda biraz da Carpenter faktörü vardı. “Halloween” da da böyle olmuştu; 1983´de Carpenter, “Halloween III” e başladı. Oyuncularda olduğu gibi, ekibi de değişmezdi. Yapımcılığını hep Debra Hill yapıyor, yapım sorumlusu olarak eski okul arkadaşı Tommy Lee Wallace görev alıyordu. Kamerada ise hep Dean Cundey vardı. Korkunç katilin üçüncü kez döndüğü film biraz farklıdır; Çılgın İrlandalı iş adamı Dan O´Herlihy, Halloween festivalinin ticari bir olaya dönüştürülmesinden nefret etmektedir ve intikam almaya karar verir. Antik bir Kelt yöntemini kullanarak, teknolojik büyüyle yeni bir kan oluşturur. Bir de Stonehenge taşı çalmıştır, içine mikroçipler yerleştirir ve artık hazırdır, ironi başlar. Adam Amerika´nın yarısını yok etmeye kararlıdır. Üçüncü Halloween filminde alışılan tipleme yoktur, varlığı hissedilir ama kendi görünmez böylece Carpenter kötülüğün alanının genişletir. Katilin kendisi olmasa da etkileri vardır ve de öldürücüdür. Kötülük yayan güçleri objelerle bütünleştiren okült ve pşisik kavramlardan yola çıkılan bir diğer öykü ise, Stephen King´in “Christine” idir. Bu 1958 model Plymouth Fury marka bir otomobilin adıdır. 1983´de Carpenter, King´in romanını filme çekti. Bu kez mesajı farklıydı, çünkü katil otomobil, kötüleri öldürür. Özellikle de, Christine´in insan öldürürken radyosunun kendi kendine açılması ve eski bir Rock parçasının muhakkak çalması unutulacak gibi değildir. Film eski moda bir masal gibidir ama zekicedir ve mütevazi bütçesinin çok üzerine çıkması salt bu nedene bağlanabilir. Burada, Carpenter´in karmaşık ve bulmaca dolu kişiliğini filmlerine doğrudan yansıtmadığını söyleyebiliriz, bunun yerine kafasındaki kaosu bizlere filtre ederek ve şeffaflaştırarak anlatma veya gösterme sanatını iyi bilmektedir, insanın dışında varolan bir kötülüğe inanmaktadır ama gerçek kötünün aynen iyinin olduğu gibi dürüstlüğü vardır yani tam olarak algılanmalı ve karakteri anlaşılmalıdır. Böylesine bir yaklaşım bizi Carpenter´in bilinçaltına götürür, orada cehennemler, korkunç yaratıklar ve ölüm vardır ama onların nedenleri bizlerden kaynaklanır ve ancak biz kontrol edebiliriz. Christine´in kötü davranışları, önceki sahibinin ahlaksızlığından gelmektedir ya da The Fog´da intikamcı ölü korsanlar eskiden yapılan kötülüğün hesabını kovalarlar ama her durumda iyiler de ölür veya alakasızlar kim vurduya giderler. Bu da ruhsal evrimin ve düzenin bir parçasıdır; Carpenter bir röpörtajında, pşisik evrenin içinde hapsolduğumuzu düşündüğünü söyler, eğilimlerimize göre etkiler alır ya da çekeriz. Onun filmlerinde rahatlatıcı bir unsur vardır; Kötülük korkutur ama karşı konulmaz değildir. John Carpenter, insan gücünün herşeyle boy ölçüşebileceğine inanmaktadır.

John Carpenter´in filmografisi

1. Ghosts of Mars (2001)
2. Vampires (1998)
3. Escape from L.A. (1996)
4. In the Mouth of Madness (1995)
5. Village of the Damned (1995)
6. Body Bags (1993) (TV) (”Gas Station, The” and “Hair”)
7. Memoirs of an Invisible Man (1992)
8. They Live (1988)
9. Prince of Darkness (1987)
10. Big Trouble in Little China (1986)
11. Starman (1984)
12. Christine (1983)
13. Thing, The (1982)
14. Escape from New York (1981)
15. Fog, The (1980)
16. Elvis (1979) (TV)
17. Someone´s Watching Me! (1978) (TV)
18. Halloween (1978)
19. Assault on Precinct 13 (1976)
20. Dark Star (1974)
21. Warrior and the Demon (1969)
22. Masters of Horror, Season 1 / Cigarette Burns (2005)
23. Masters of Horror, Season 2 / Pro-Life (2006)

Kaynak: http://midnight.blogcu.com


Cevapla

“Biyografi” sayfasına dön