ALTERNATİF İNANÇLAR

Dinimiz hakkında hertürlü bilgi
Cevapla
alizeee
Teğmen
Teğmen
Mesajlar:167
Kayıt:15 Eki 2006 21:08
Ruh Hali:Mutlu
Takım:Galatasaray
ALTERNATİF İNANÇLAR

Mesaj gönderen alizeee » 16 Eki 2006 23:31

ATEİZM
Ateizm nedir?


Ateizm, bir tanrının varlığına inanmamaktır.

Kelime anlamı olarak; teizm dinsel inancı ve tanrısallığı temsil ederler. Tanrıları ve fizik ötesi inançları reddeden bu görüş, bunun başına bir "a" eki alarak "A-teizm" şeklinde ortaya çıkmıştır. Ateizme göre tanrıların varolmadığı kesin bir doğrudur.

Ateizm, "teizm karşıtı" olabileceği gibi "teizm dışı" anlamında da kullanılır. Yani "teistik olmayan" şeylere "ateistiktir" denebilir. (Örneğin "Laiklik ateistik bir düşüncedir.")

İki farklı "ateizm"
Ateizm" kelimesinin, biri dar diğeri geniş kapsamlı, iki farklı şekilde kullanıldığı söylenebilir: Birinci tanıma göre "ateizm"; tanrı inancını reddeden ve buna kesinlikle karşı çıkan bir düşüncedir. İkinci "ateizm" ise; "teizm olmayan" anlamında kullanılır ve deizmi, panteizmi, agnostisizmi de kapsar.

Ateizmin, ikinci tanımıyla ortaya çıkışının bir nedeni de; çoğu deist, agnostik ve panteistin zamanla kendilerini "ateist" olarak tanımlamasıdır. Önceden dinlere karşı olduğu halde "ateist olmadığını" söyleyen çoğu insan bir süre sonra artık ateist olduğunu söylemeye başlar. Bu bakımdan ikinci tanımın yanlış olduğu söylenemez.

Birinci tanımdaki ateizm ile diğer din karşıtı düşünceler birbirine yakındır. Dinler ise bütün bunlara uzaktır.






- Agnostisizm nedir?

Agnostisizm türkçeye "bilinmezcilik" olarak da çevrilir. Agnostisizm, tanrının varlığının "bilinemez" olduğunu savunur. Dinlerin tarıdan gelmediğini söyler ve dinlerin tanrısını da reddeder ancak felsefi anlamda başka bir tanrının, bir yaratıcının varolup olmadığının hiçbir zaman bilinemeyeceğini söyler. Bu bakımdan agnostisizm kendini, "kesinliklikle tanrı vardır" diyen teizmden de "kesinlikle tanrı yoktur" diyen ateizmden de ayrı tutar. Agnostik kelimesi hem "tanrının varlığı asla bilinemez" diyenler için, hem de tanrının varlığı konusuyla hiç ilgilenmeyenler için kullanılır. Kişisel bir görüş olmakla beraber, bilimin tanrı konusundaki geçerli tutumu ve çoğu bilimadamının tavrı da agnostiktir.



Deizm nedir?

Deizm tanrıya inanan, din karşıtlığıdır. Dinlerin tanrıdan gelmediğini söyler fakat başka bir tanrının varlığına inanır. Deistlere göre tanrı vardır, fakat dünyaya bir inanç sistemi indirmiş değildir. Bir deist, dini inançların tümünü reddetmesi ve tanrıya tapmaması bakımından teizme uzaktır.

Ayrıca deist tanrı inancından doğan; insanın hiçbir dine dayanmadan, bizzat özünde bulunan nitelikler sebebiyle de doğruluğu, ahlakı ve iyiliği bulabileceğini savunan görüşe "Doğal Din" denir.



Panteizm nedir?

Panteizm evrenin kendisine "tanrı" adını vermektir. Panteistler evrende varolan herşeyin (atom, hareket, insan, doğa, fizik kanunları, yıldızlar... ) aslında bir bütün olarak tanrıyı oluşturduğunu söyler. Bu bakımdan evrende ceryan eden her olay, her hareket aslında direk olarak tanrının hareketidir. Tanrı evren olduğu için bir "yaratılış"tan da söz edilemez. Tanrı, herşeydir. Bu görüşün ilginç bir sonucu da insanın da tanrının bir parçası olduğudur.

Bunun yanında, tanrının, "var olan herşey (evren) ve ötesi" olduğunu söyleyen görüşe de pananteizm denir. Buna göre tanrı, tüm evreni kaplayan (içeren) ve ondan daha geniş bir varlıktır. Tüm evren tanrının kendisi değil, bir parçasıdır.

...

Pekçoğuna göre deizm, agnostisizm yada panteizm (dini zararlı bulan her düşünce) ateizm yolunda birer duraktır ve yerlerini zamanla ateizme bırakırlar.



Ateizmin sembolü nedir?
Çeşitli ateist gruplar, farklı semboller kullanmış olsa da, genel olarak ateizmin bir sembolü yoktur.



Ateizmin kuralları, temel esasları, iddiaları nelerdir?

Bu soru ateizmi bilmeyen ve "dinin alternatifi" olarak gören birinin soracağı sorudur. Ateizmin kuralları, temel esesları yoktur. Ateizm yanlızca "teist olmamak" (tanrılara inanmamak) anlamına gelir. Bunun dışında ateistlerin ortak yönü yoktur, her ateistin başka konularda kendi düşüncesi vardır. Ateizm "patlıcan sevmemek" gibi birşeydir. ("Patlıcan sevmeyen herkes, şu konuda şöyle düşünür" demek ne kadar anlamsızsa, ateizm için de aynı şey geçerlidir.)

Tabi bunun yanında, ateistlerin çoğu son derece mantıklı insanlar oldukları için ve "aklın yolu bir" olduğu için, çoğu zaman öteki konularda da ortak fikirlerde olurlar.



- Ateizm bir din yada inanç mıdır?

Hayır. Din, tam da ateizmin karşı olduğu şeydir. Ateizm bir din değil, dinsizliktir. Dinle ateizm en uzak iki noktadadır. "Dinsizlik bir dinse, sağlıklı olmak bir hastalıktır"

Ateizm din olmadığı gibi inanç da değildir. Çünkü ateizmin özü, bir fikir öne sürmek değil, öne sürülmüş bir fikri reddetmektir. Bunu kelimelerin yapısından da anlayabilirsiniz:"Teizm" ve "A-Teizm". Yani ateizm teizme bağlıdır ve teizmin olmadığı yerde ateizm de olmayacaktır. Bu bakımdan "ateistler de tanrının olmadığına İNANIYOR" demek yanlış olur. Bir inanan bir inanmayan taraf vardır, ateistler inanmayan taraftır.

Çok eski bir devir düşünün ki hiçkimse tanrı vardır yada yoktur demiyor. Tanrı diye bir kelime, bir kavram henüz yok. Daha sonra birileri böyle bir kavram icad ediyor ve buna inandıklarını söylüyorlar (teizm ortaya çıkıyor)... Bu durumda (birileri böyle birşey icad etti diye) bütün insanlar bir anda "inançlı" mı olacak?? Yani tanrı hakkında, -bu önceden olmayan ve yeni türetilen kavram hakkında- neden herkesin öyle yada böyle bir "inancı" olması gereksin?

Ateizm inanç değildir. Çünkü "tanrı" diye bir kavram yaratılması işinde ateistlerin parmağı yoktur.

Sonuç olarak ateizm:

-Din değildir
-İnanç değildir
-Ve hatta bir "iddia" da değildir!

İddia değildir, çünkü kendisi bir iddianın reddidir.

Örneğin bir adam önümüzdeki ay tutulması sırasında intihar edilirse, çok güzel bir dünyaya gidileceğini söylüyor olsun. (Bu adamınki bir iddiadır, inançtır.) Şimdi siz bu adama inanmadığınız zaman, sizinki de bir "iddia" ve "inanç" olur mu??... Elbette olmaz. Ama bu adam 1 tane değilse ve çevredeki insanların çoğunluğu böyle düşünüyorsa, sizin bunu reddetmeniz -yanlış olarak- bir iddia ve inançmış gibi değerlendirilecektir... İşte aynı yanlışlık, teizmin çok yaygın olduğu ortamlarda da ateizm için yapılacaktır.



Tanrı yoksa, evreni kim yaratı?

"Ortada evren diye birşey var, o halde bu evrenin bir de nedeni olmalı" şeklinde düşünmek isteyişimizin nedeni, şimdiye kadar gördüğümüz bildiğimiz HERŞEYİN bir nedeni olmasıdır.

Peki gerçekten varolan HERŞEYİN bir nedeni olmalı mıdır?... Bazı şeylerin de "nedensiz" olması, "ezelden beri" gelmesi (nedeninin yine kendisi olması) mümkün olabilir mi?

Bu soruya evet yada hayır diyebilirsiniz.

Eğer "evet bazı şeyler nedensiz olmalı" derseniz; niçin o "nedensiz" olan şeyin evren olduğunu kabul etmeyesiniz?? Yani "evren" dediğimiz şeyin her tarafını gezip gördünüz, sınırlarına kadar herşeyini biliyor musunuz da "evren nedensiz değildir" diyorsunuz? Belki de evren, kendisinin "nedensiz" olmasını sağlayacak ve bizim henüz bilmediğimiz bazı ek özelliklere de sahiptir.

Eğer "hayır herşeyin nedeni olmalı" derseniz de; nedenlerin zincir boyunca SONSUZA DEK gittiğini söylemiş olursunuz. Rakam "sonsuz" olunca, elbette biz bu zincirin tamamına değil ancak bir halkasına kadar fikir yürütebiliriz. Ötesini bilemeyiz.

Tabi bu soruya "bilmiyorum" diye de yanıt verebilirsiniz. İşte o zaman kendinizden emin konuşmuş olursunuz. :)



Evren bir zeka ürünü gibi gözükmüyor mu?

Doğrusu... Evren "gözükmüyor"! :)

Yani biz evrenin tamamının yüzde kaçını görüyoruz ki "evren zeka ürünüdür" yada "değildir" diyebilelim? Gördüğümüz kısım belki de evrenin milyarda 1'idir. Herhangi birşeyin MİLYARDA BİRİne bakıp, o şeyin tamamı hakkında konuşmak ne derece doğru olur?

Varsayalım evrenin TAMAMINI gezdik, gördük ve gözümüze sanki bir zeka ürünüymüş gibi geldi... Peki bu bize neyi gösterir? Bu bize ancak evrenin belki bir yaratıcısının olabileceğini gösterir ve bunun ötesinde hiçbirşey göstermez. Bu bize ne "tanrı vardır"ı gösterir, ne "tanrı birdir"i gösterir, ne "tanrının yaratıcısı yoktur"u gösterir, ne de günde "3 değil de 5 vakit namaz kılmak" gerektiğini gösterir. Evrenin TAMAMINI gezmiş ve zeka ürünü gibi görmüş olsaydık bile, bırakalım islamı yada teizmi, bu "deizm" adına bile hiçbirşey ifade etmezdi.



Öldükten sonra ne yaşayacağız?

Birşeyin "ölmesi" demek, yaşamı boyunca yaptıklarını artık yapamayacak duruma gelmesi demektir. Canlılar için de ölüm bir kesin "son"dur. Canlı, çalışan organlarıyla canlıdır ve onlar olmazsa "ölü"dür.

Öldükten sonra neler göreceğimiz sorusunun cevabı ise, kesin olarak "hiçbirşey"dir. Çünkü insan, beyni olmadan hiçbir tecrübe yaşayamaz. Ölmüş, toprak olmuş biri, artık "yoktur"... Tıpkı doğmadan önceki hali gibi...

Ölümden sonra pekçok şey yaşayacağına kesin inanan dindarlardan başka, bir de bu konunun "bilinmez" olduğunu ("tartışmalı" bir konu olduğunu) düşünen çok insan vardır. Bu düşüncelerin ikisi de yanlıştır.

Ölümden sonrası "bilimez" değildir.

Bunu anlamak için uzun felsefi tartışmalara gerek yoktur. Yaşamın ne olduğunu anlamak yererlidir.

Yaşam nedir? Yaşam bizim doğduğumuz andan beri sürekli yaptığımız ve alıştığımız işlerdir. Peki bu işler nelerdir?

-Görmek
-Duymak
-Koklamak
-Tatmak
-Hissetmek

("Düşünmeği" de ekleyin isterseniz.)

Yaşam 5 duyu organımızın çalışması ve beynimize elektrik sinyalleri göndermesinden başka birşey değildir. Bu duyuların çalışması için pekçok şey şarttır. (Beyin, duyu organları ve sinir sistemi gibi)... Eğer bu şartlarda bir aksaklık/bozukluk olursa, ilgili duyu çalışmaz.

Peki ölüm nedir? Ölüm vücuttaki bütün hücrelerin çürüyüp yok olması, hiçbirinin çalışmamasıdır. Dolayısıyla, ölü bir insan:

-Göremez
-Duyamaz
-Koklayamaz
-Tadamaz
-Hissedemez

Çünkü bu işleri yerine gerirecek organları yoktur.

Ölü bir insan düşünemez, hatırlayamaz, üzülemez, sevinemez, bir bilince sahip olamaz, çünkü bunları yapabilmesi için Ş A R T olan şey (yani beyni) yoktur!



Öldükten sonra bilincimiz tekrar ortaya çıkabilir mi?

"Bilincimiz" (benliğimiz) denen şey, 5 duyu organımızla hayatımız boyunca edindiğimiz bilgilerin "izlerinin" beynimizde saklanmasıdır. Beynimiz bilincimizin bulunduğu tek yer olduğuna göre, beynimizin bozulması bilincimiz bozulması, beynimizin dağılıp yok olması da bilincimizin (yani benliğimizin) yok olması anlamına gelir. Yani bilincimizin tekrar ortaya çıkmasının tek yolu, beynimizin bozulmadan kalması ve gelecekte bir gün bir şekilde tekrar çalıştırılmasıdır. Bu amaçla geçmişte "mumyalama" yapılmış, günümüzde ise "dondurma" işlemi yapılmaktadır.

Beynimizin "bozulması"ndan bahsettik. Bu hafıza kaybıdır. İnsanlar bazı ender durumlarda (hastalıklar yada fiziksel etkilerle) Hafıza Kaybına uğrayabilmektedir. Bunlardan bazılarının geri dönüşü vardır, bazılarının yoktur.

Tekrar dinsel anlama dönersek... Hafızasını kaybeden bir insanı düşünün. Bu insan "ölmeden ölmüştür" denebilir! Bu insanın beynindeki sorun nedeniyle bilinci yok olmuştur. Geçmişini hiç hatırlamaz, kim olduğunu, ne olduğunu, ne iş yaptığını tamamen unutmuştur. Eski benliği tümüyle yok olmuş, "ölmüştür".

İşte bir insanın (beynindeki sorun nedeniyle) hafıza kaybına uğrayarak "ölmeden ölmesi" bile mümkünken, kimileri çıkıp insan "öldükten sonra ölür mü?" diye soruyor! Yaşarken ölmesi bile mümkünken, öldükten sonra ölmesinden şüpheleniyor insan!

Çok açıktır ki, ölüm ölümdür. Başka herşey gibi, insan da ölünce ölür.


"Yarattıklarını cezalandıran ve ödüllendiren ya da bizim yaşayacağımız bir irade türüne sahip bir tanrı düşünemiyorum. Bedensel ölümden sonra kişinin yaşamını sürdürdüğüne ne inanırım, ne de inanacağım..."
A. Einstein / Ideas and Opinions, 1930


alizeee
Teğmen
Teğmen
Mesajlar:167
Kayıt:15 Eki 2006 21:08
Ruh Hali:Mutlu
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen alizeee » 16 Eki 2006 23:34

ŞAMANİZM

İlkel kavimlerde, görülen, ruhlarla insanlar arasında aracılık yaptığı ve hastaları iyileştirme gücüne sahip olduğu kabul edilen şamanlar çevresinde yoğunlaşan inanç sistemi.

Şaman, büyücü ve sihirbaz anlamlarına gelir. Şaman kelimesinin kaynağı hususunda farklı görüşler vardır. Kelimenin aslen Mançuca ya da Moğolca olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi, Sanskritçe'den geldiğini de kabul edenler vardır. Türk kavimleri şamanlara genellikle Kam demektedirler. Kalmuklar erkek şamanlara Bö, Böge; Kırgız-Kazaklar ise Bakşı, Baksı derler.

On üçüncü yüzyılda Avrupalı gezginlerin Mançu-Tunguz halklarından duydukları şaman kelimesi daha sonra Sibirya sihirbazlarına verilen bir isim olarak yaygınlaşmıştır. Şamanizm ise, genellikle Sibirya kavimlerinin din; inançlarını ve bu inançlara bağlı olarak dinî merasimlerini ifade eden bir terim olup, Kuzey Asya halkları arasında yaygın olan şaman kelimesi etrafında kurulan, çoğunlukla dinî karaktere sahip inançları ve bir takım faaliyetleri ifade için kullanılır. Çok geniş bir alana yayılan şamanlık, Türk Moğol eski kültür tarihinde önemli bir yer tutar.

Şaman, anlamı bakımından büyücü rahip demektir. Bu bakımdan şamanizmin bir din olmadığı ileri sürülmüştür. Çünkü şamanizmde, en geniş çerçevesiyle bir dinde bulunması gereken bir din kurucusu, kutsal kitap veya kitapları, inanç esasları, ibadetleri ve cemaat gibi net özellikleri yoktur. Onun için şamanizm, bir çeşit sihirbazlık ve büyücülük şeklinde, yaygın bir tarzda ortaya çıkan ve pek çok yerde görülen sihrî bir olay olarak görülmek de istenmiştir.

Şamanizm'de şaman, babadan oğula geçmek suretiyle din adamı olur. Şaman, mesleği ile ilgili bilgileri, yaşlı şamandan ders almak suretiyle elde eder. Şamanlar, genellikle gelecekten haber vermek, büyü ve efsûn yapmak, ruhlara kurban sunmak gibi işler yaparlar. Şamanda irsî ve marazî bazı özelliklerin bulunduğu iddia edildiği gibi, aksine olarak, ruhlar tarafından şamanlığa davet edildiğine inanılan bu kimseye Sibirya kavimleri arasında korku ile karışık bir saygı gösterildiği de bilinir. Özel kabiliyetleri sayesinde tabiat üstü kuvvetlerle temas kurduğu kabul edildiğinden ona, mensup olduğu bey veya oymağın koruyucusu gözüyle de bakılır. Nitekim, ilk şamanın ortaya çıkışına dair efsanelerde, ruhlarla münasebette bulunduğuna inanılan şamanın, üstün kabiliyetleri ve farklı bir yaratılışı bulunduğu kabul edilir (M.E.B İslâm Ansiklopedisi, XI, 312). Keza, şamanlar genellikle zeki ve şair tabiatlı kimselerdir. Âyin sırasında yoğun bir vecd içinde kendinden geçip gök ve yeraltı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, acaip hadiseleri detaylarıyla anlatırlar, ayılınca da bir şey hatırlamazlar (A. İnan, Şamanizm, Ankara, 87 vd)

Bir şamanın gökteki iyi ruhlarla yeraltındaki kötü ruhlara hakim olduğu ve onlarla ilişki kurduğuna inanılan toplumlar görüldüğü gibi, bu iki işin, ak ve kara denen iki ayrı şaman tarafından üstlenildiği toplumlar da görülür.

Şamanın çeşitli bölgelere ve zamanlara göre değişen bir kıyafeti vardır. Meselâ; genellikle bir cübbe veya hırka, başa takılan bir serpuş veya maskeye benzer bir şey, eldiven ve yüksek konçlu ayakkabı, bazı aksesuarlarla beraber, şamanların kıyafetini oluşturur. Şamanların kullandığı, çeşitli hayvan derilerinden yapılmış, üzerine gök ve yeraltı ruhları ile ilgili semboller yapılmış bir de şaman davulu vardır.

Şamanın Görevleri

Şamanizm'de şamanın çok değişik görevleri vardır. Kehanette bulunmak, büyü ve efsûn yapmak, kurban kesmek ve özellikle de ruhlarla temasa geçerek çözümü mümkün fakat zor olan işleri yapmak şamanın başlıca görevleridir. Ölünün ruhunu öbür dünyaya göndermek, av avlamakta şanssızlığı ortadan kaldırmak ve ağır hastalıkları tedavi etmek de onun görevleri arasında yer alır.

Şamanizm'de Bazı Görüşler ve Âdetler

Aslında şamanlığa bağlı kavimler, çok çeşitli din ve kültürlerin tesiri altında kaldıkları için, onların ortak bazı telâkkilerini tesbit etmek güçtür. Bununla beraber efsane ve masallarına dayanarak şamanistlerin kâinatı; gök, yeryüzü ve yeraltı diye üçe ayırdıkları, bunlardan yukarıda iyi ruhların, ortada yani yeryüzünde insanların ve aşağı dünyada ise kötü ruhların yaşadığına inandıkları söylenebilir. Tanrı ve en büyük semavî ruh, semanın en üst tabakasında bulunan insan şeklinde bir varlık olarak tasavvur edilmiştir. Gökte yaşadığına inanılan bu en büyük ruh, insanları ovaları, ateşi, yeri, güneşi, ay'ı, yıldızları, yaratmış, kâinatın nizamını sağlamıştır. Yine şamanist kavimlere göre, gökte ve yerde meydana gelen çeşitli tabiat olayları, birtakım ruh ve tanrıların eseri idi. Hastalık gibi ölüm de, onlara göre, kötü ruhların bir eseri sayılıyordu. Ölen kişi için yas tutma ve ölüyü defnetme ile ilgili bir çok âdetleri ve merasimleri vardı. Şamanist telakkilerde kâinatın yaratılışına, insanın var edilişine ve dünyanın sonuna dair de pek çok efsaneye rastlamak mümkündür.

[/b]
alizeee
Teğmen
Teğmen
Mesajlar:167
Kayıt:15 Eki 2006 21:08
Ruh Hali:Mutlu
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen alizeee » 16 Eki 2006 23:36

BUDİZM, BUDDİZM

M.Ö. VI. yüzyılda Hindistan'da doğmuş evrensel bir din. Günümüzde mensuplarının sayısı 300 milyon civarında olduğu söylenmektedir. Buddizmin din, mezhep, tarikat ya da felsefi ekol tanımlamalarından hangisine girdiği yolunda tartışmalar vardır. Bugün, en çok mensubunun bulunduğu yerler. Hindistan dışında, Doğu ve Güneydoğu Asya, Seylan, Tayland, Moğolistan, Mançurya, Tibet, Çin, Kore ve Japonya'dır. Ayrıca Avrupa, Kuzey Amerika ve İngiltere'de de mensupları vardır.

Buddizm'in kurucusu, M.Ö. 563-483 yılları arasında yaşamış olan Budda'dır. Budda'nın asıl adı Siddharta Gotama'dır. Kuzey Hindistan'da şimdi Nepal'in bulunduğu bölgedeki Kapilavastu'da Lumbini koruluğunda doğmuştur. Sakya kabilesine mensuptur. Budda, ona "İlhama kavuşmuş, aydınlanmış" anlamında sonradan verilmiş bir lâkaptır. (S.G.F. Brandon, A. Dictionary of Comparative Religion, London 1970, s.154 vd. Annemarıe Schımmel, Dinler Tarihine Giriş, Ankara 1955, s. 90-91; Herve Rousseau, Dinler (tıc. Osman Pazarlı), İstanbul 1970, s.168-169; Y. Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Ankara 1987, I, 42-44; Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ankara 1988, s. 91).

Buddizm'in kutsal metni Tipitaka'dır. Bunun ne zaman yazıya geçirildiği kesin olarak bilinmemektedir. Ancak M.Ö. 1. yüzyılda Seylan'da bugünkü şeklini aldığı ileri sürülmektedir. Çekirdeği Budda'nın sözlerinden oluşan Tipitaka, üç sepetten oluşmaktadır. Her sepet, kitabın bir bölümüdür. Çok sayıda kitaplardan ibarettir. Budda'nın hayat yolunu, orta yol doktrinini içinde bulunduran bu kitapta pek çok tekrarlar da vardır. Üç sepet şunlardır: 1-Vinaya Pitaka: Sangha adı verilen rahip ve rahibelerle ilgili usûl ve kaideleri, bunların nasıl yerine getirileceğini içine alır. Rahip olmayanlarla ilgili hususlar da vardır. 2-Sutta Pitaka: Budda'nın fikirlerini açıkladığı konuşmalarının çoğu bu bölümde bulunur. Bunun için bu bölüme doktrin (dhamma) sepeti de denir. 3-Abhidhamma Pitaka: Budda'nın vaazlarının yorumları ve Buddizm'in felsefe ve psikolojisi bu bölümde yer alır. (Encyclopedia Britannica, U.S.A. 1970, IV, 355;Tümer-Küçük, a.g.e., s. 96).

Budda hayatı boyunca kurtuluşa ulaşabilmenin yollarını araştırmış ve bunun için şu dört kutsal gerçeği telkin etmiştir:

Buda'nın kabartma bir heykeli.

1- Izdırabın ne olduğu: Budda'ya göre doğum, hastalık, yaşlılık ve ölüm ızdıraptır. Sevilmeyenle beraber olmak da, sevilenden uzak kalmak da ızdıraptır. İstenilene ulaşamamak da ızdıraptır. Yani dünyaya sarılmak ızdıraptır. 2-Izdırabın kaynağının ne olduğu: Izdırabın kaynağı insanı doğumdan doğuma sürükleyen yaşama ve zevkleri tatmin etme isteği, hayata karşı sevgi ve geçici heveslerdir. Bunlara sarılmak insana doyumsuzluk verir. 3-Izdırabın giderilmesi ve iç huzurun sağlanması: Varlığın ızdırap olduğunu tanıyarak, his ve duygularla beslenen yaşama arzusunu dindirmek ve diğer arzulardan vazgeçmektir. 4-Izdırapları dindirmenin yolunun ne olduğu: Izdırapları dindirmek iç huzura kavuşmak, manevi doygunluğa, durgunluğa yani Nirvana'ya ulaşmak, şu sekiz kollu yolun takip edilmesiyle mümkündür: Doğru söz, doğru davranış, doğru geçim, doğru muhakeme, doğru murakabe, doğru anlayış, doğru düşünce, doğru niyet.

(En. Britannıca, IV, 354; Brandon, a.g.e., s. 161, 555, 619; George Grimm, The Doctrine of The Buddha, Delhi 1973, s. 59 vd. Dinler Tarihi Ansiklopedisi, İstanbul (t.y.) s. 678; Bayur, a.g.e., I, 44-45; Schımmel, a.g.e., s. 92; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, İstanbul 1983, s. 164; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 94).

Budda, yaratıcı bir Tanrı'nın varlığından açık bir şekilde söz etmemiştir. Buddistler de, kâinatın kimin tarafından yaratıldığı konusuna ilgisiz kalır; bu konuyu tartışmanın kendilerine bir fayda sağlamayacağına inanırlar. Onlara göre kurtuluş; dünya ve ızdıraplardan yani Tenâsuh çemberinden kurtulmaktır.

Buddizm'de iman ikrarı şu şekilde yapılır: "Budda'ya sığınırım, Dhamma'ya sığınırım, Sangha'ya sığınırım." Buna üç cevher veya üç haline (triratna) denir. Bir kimsenin Buddist olabilmesi için bu üç esası kabul etmesi ve söylemesi gerekir. Bunlardan birini kabul etmeyen Buddist olamaz. (En. Britannıca, IV, 355; Tümer Küçük, a.g.e., s. 97).

Budda ahlâkiyatının ana çizgileri: Doğruluk, saflık, düşünme, hakîmlik, ve durmadan nefsini ıslahtır. Doğruluk aynı zamanda her fırsatta iyilik etmeyi ve sadaka vermeyi de kapsar. Doğruluğun beş kâidesi vardır:

1-Canlıları öldürmemek. Bu, et yememeye de varır. Ancak, et yemek kesin olarak yasak edilmemiştir. 2-Başkasının namusuna saygı göstermek. 3-Başkasının malına saygı göstermek. 4-Doğru olmayan şeyi söylememek. 5-Sarhoş eden şeylerden kaçınmak. (Bayur, a.g.e., I, 46; Tümer Küçük, a.g.e., s. 101).

Buddizm'de Yüce varlığa karşı yapılan herhangi bir ibadet ve dua sözkonusu değildir. Ancak, Buddizm evrensel bir din olduğundan çeşitli yerlerde diğer dinlerden etkilenmiştir. Bunun sonucu olarak da, Budda tanrılaştırılmış; ona duâ etme ve ondan bazı şeyler isteme geleneği başlatılmıştır. Pagoda adı verilen kutsal mekanlarda Budda'nın heykelleri dikilmiştir. Dolayısıyla Pagoda'ya giren bir Buddist, Budda'nın heykeline tazimde bulunur. Ona çiçek, buhur (tütsü) sunar. Ayrıca her Buddist'in evinin bir köşesinde Budda'nın heykeli bulunur.

Buddizm'de üç şeye önem verilir: Budda'nın heykelleri, Budda'nın hatıraları, Budda'nın altında ilhama kavuştuğu söylenen Bodhi Ağacı.

Buddistlerce kutsal sayılan dört ziyaret yeri vardır: Budda'nın doğum yeri olan Lumbini, Bihar'da şimdi Bodhi Gaya denilen aydınlanma yeri, ilk vaazını verdiği Benares yakınındaki Geyik Parkı, öldüğü Uttar-Pradeş şehri. Ganj nehri de kutsal sayılan yerlerdendir.

Buddizm'de Sangha adı verilen rahipler teşkilâtının yeri ve önemi büyüktür. Bekârlık, rahiplik hayatının temelini oluşturur. Kadınlarda da, ahlâk, fazilet ve bilgelik esastır. Cemaata giriş herkese açıktır. Kâide dışı ilişkiler, cemaatten atılmayı gerektirir. Bekârlık, en yüksek idealdir. Buddist felsefesi, bütün kötülüklerin kaynağını cinsî tatminde görür. Buddizmin ilk bin yıllık gelişmesinde evlenme küfür sayılmışsa da, zamanla evlenme konusunda bazı tavizler verilmiştir. Buddistler, tesbihi kutsal görür. Buddizm'in bazı inanç ve gelenekleri, mezheplere göre değişiklik gösterir. Buddizm'de iki büyük mezhep vardır. Mahayana (büyük araba,) Hinayana (küçük araba). (Tümer-Küçük, a.g.e., s. 100-101).

Mahayana: Herkesin kurtuluşunu hedef aldığı için "büyük araba" anlamına gelen Mahayana adını almıştır. Bu mezhep, Buddizm'i, Sangha'yı aşan, herkesin dini ihtiyaçlarına cevap veren, her çeşit insanın kolayca anlayabileceği ve takip edebileceği bir mezheptir.

Hinayana: Kişinin kendisini kurtarmasını hedef aldığı için "küçük araba" adını almıştır. Bu mezhep, Pali diliyle, Seylan ve Güney Asya'da yayılmıştır. Hinayana Buddizm'i, bazı farklarla Burma, Tayland, Laos, Kamboçya ve Seylan'da daha yaygındır. (Schımmel, a.g.e., s. 200, 202; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 100-101)

Buddizm'de dini inanç ve ahlâki davranışları ifade etmek üzere şu kavramlar kullanılır:

Karma: Bir nevi sebep-sonuç ilişkisidir. Kişinin davranışının, içinde yaşadığı kast diliminden değil, kendi iradesinden geldiğini ifade eder. Karma fikrini ilk ortaya atan Budda değildir, fakat o, karma anlayışına ahlâkî bir yorum getirmiştir. Şöyle ki: İyi şeyler iyi netice verir, kötü şeyler de kötü sonuç verir. Bunlar ahlâki olgunluğun temel şartıdır. (En. Britannıca, IV, 355; Grimm, a.g.e., s. 180).

Tenâsuh: Kişinin kötülükleri terkedip Nirvana'ya ulaşıncaya kadar çeşitli varlık şekillerinde yükselip alçalarak ölüm ötesinde hayatının devam edişidir. Zihnî ve bedeni ihtiraslardan kurtulduktan sonra, artık tenâsuh (yeniden doğum) yoktur. Karma tasavvuru, insanı, ahlâk emirlerine göre hareket etmeğe teşvik eder. Dünyanın sonunda vuku bulacak olan bir kıyamete ve ilâhi bir muhakemeye inanmayan bir millet için karma prensibi bir nevi ilahi adaleti temsil etmektedir. (Schımmel, a.g.e., s. 235; Tümer Küçük, a.g.e., s. 98).

Nirvana: Kişiyi aşırı istek, acı ve kederden kurtaran aşkın bir durumdur. Onun hakikatı doğum ve ölüm alanını da aşar. Bu durumda Nirvana; karma ve tenâsuh çemberinden, kısacası doğum ve ölümden kurtulmayı ifade eder. "Sönmek, yok olmak" anlamına gelen bu kelime, gerçekte Budda felsefesinde günahsızlığın ve isteksizliğin verdiği akıl rahatlığı anlamında kullanılır. (En. Britannıca, IV, 355; Grimmi, a.g.e., s. 227 vd. Schımmel, a.g.e., s. 242; Bayur, a.g.e., I, 47).

Maitreya veya Metteya (Gelecek Bir Kurtarıcı): Diğer dinlerde olduğu gibi Buddizm'de de, gelecek bir şahsiyetten söz edilir. Budda, dini tamamlayamadığını, kendinden sonra Maitreya (Metteya), yani "âlemlere rahmet" bir kimsenin gelip bu işi tamamlayacağını söylemiştir. (Brandon, a.g.e., s. 157; Tümer-Küçük, a.g.e., s. 101).

dr_emre21
Yüzbaşı
Yüzbaşı
Mesajlar:536
Kayıt:29 Eki 2006 19:20
Ruh Hali:Mutlu
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen dr_emre21 » 05 Kas 2006 03:17

ne kadar çok inanç var gerçekten.insanın da işi gerçekten zor,gerçekte gerçeğin hangisinin olduğunu bulmak zorunda.işte insanları meleklerden ayıran fark da burda.meleklerin mertebesi sabit,inmiyo da çıkmıyo da.ama insanlar iradeleriyle meleklerden daha üstün olabilecekleri gibi yerlerin yedi kat dibine kadar da gidebilir.tabi bu da benim inancıma göre.herkes inşallah doğru yol her ne ise onu bulur ve inanması gerektiği gibi inanır...
beyazgül
Yönetici
Yönetici
Mesajlar:7631
Kayıt:16 Eki 2006 09:06
Ruh Hali:Yorgun
Cinsiyet:Kadın
Burç:Yay

Mesaj gönderen beyazgül » 07 Kas 2006 13:44

bizim müslüman olarak doğduğumuz için şükretmemiz lazım...farklı dinlerde doğup farklı inançlara sahip olabilirdik..
medlan
Acemi Er
Acemi Er
Mesajlar:17
Kayıt:19 Kas 2006 20:15

Mesaj gönderen medlan » 03 Ara 2006 00:08

"Dinsizlik bir dinse, sağlıklı olmak bir hastalıktır" yukarıdan alıntı
o zaman sağlıklı olanın hasta olmadığı durumu ortada olur yani bir durum var ortada
"İddia değildir, çünkü kendisi bir iddianın reddidir." yukarıdan alıntı

bir şeyi idda ediyorsa kimse. önce kendisinin o iddasına inanması lazım yoksa o şey idda olmaz.


ateist Allaha İnanmıyorsa o zaman Allah'ın olmadığına inanıyordur.

"Ateizm, bir tanrının varlığına inanmamaktır. " yukarıdan alıntı. bu cümle şu cümleye eşit değil mi? Allah'ın olmadığına inanmaktır. anlam olarak aynıdır öyleyse sonuçta insan birşeye inanır. olumlu veya olumsuz. orası insanın hür iradesiyle bileceği şey . bir de şu tesadüf olayını anlamıyorum. bu kadar yıldır yazı bulunmuş şimdiye kadar şu varlık tesadüfen oldu diye bir not düşüldü mü? acaba
eğer ahiret olmasa asıl o zaman haksızlık olur.
reis
Albay
Albay
Mesajlar:7106
Kayıt:16 Eki 2006 11:37
Ruh Hali:Yorgun
Cinsiyet:Erkek
Burç:Balık
Takım:Fenerbahçe

Mesaj gönderen reis » 03 Şub 2007 19:48

beyazgül yazdı:bizim müslüman olarak doğduğumuz için şükretmemiz lazım...farklı dinlerde doğup farklı inançlara sahip olabilirdik..

binlerce şur
seyitoglu
Acemi Er
Acemi Er
Mesajlar:12
Kayıt:10 Şub 2007 10:21
Ruh Hali:Mutlu
Takım:Galatasaray

yüzbinlerce

Mesaj gönderen seyitoglu » 10 Şub 2007 10:36

yüzbinlerce
Cevapla

“İslam ve İnsan” sayfasına dön