Naif ve Yalın Bir Hüznün Adı: Biz Hayata Akarken

Okunmaya değer kitapları tanıtın
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Naif ve Yalın Bir Hüznün Adı: Biz Hayata Akarken

Mesaj gönderen Siyabend » 11 Ara 2008 14:16

Ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü Naif Bal'ın, "Biz Hayata Akarken" adlı şiir kitabı, "O. Naif Deniz" imzasıyla çıktı. Tevn Yayınları'nın okuyucuyla buluşturduğu şiirler, isyanı kadar ağrısı büyük bir coğrafyadan geliyor; naif, yalın ve hüzünlü.

“Bir düş kurdum dört parça/ Dört türkü söyledim aynı dil yarasıyla/ Aynı gök ve aynı yıldızlar işitti sesimi.”

“Biz önce uzun uzun saçlarını tarardık ölülerimizin/ Yağmur suyu taş tarakla/ Kadınlar damla damla/ Erkekler damla damla/ Su damla damla/ Birikirdi ölülerimizin bedeninde/ Ki topraktan silinmezler asla.”

“15 yaşlı bir kız düşüdür gündüzler/ Akşamı yorgun bir kadın bedeni/ Seyrelmiş saçıyla yaşlı bir duldur geceleri/ Sabahları emekçi kadınlar süpürür gövdesini/ Ne de olsa akşamdan kalma bir meyhane kadınıdır kasaba…”

Bu dizeler, 19 Aralık Katliamı’nın yıldönümü öncesinde, iktidarın tecrit zulmünü hiçe sayarak geldi. Dizelerin sahibi, ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü Naif Bal. 1996 yılından bu yana tutsak olan Bal’ın bugünkü mekânı Bolu F Tipi Cezaevi. 36 yıllık bir yaşama, 12 yıl tutsaklık. Söylemesi, dile bile kolay gelmiyor. Naif Bal, devrim gibi olağanüstü bir durum olmazsa eğer, 18 yıl daha cezaevinde kalacak. Bir ömrün yarısı ya da üçte ikisi.

Naif Bal, yüreğinde taşıdığı isyanı, umudu, ölüm acısını, ayrılığı ve hasretini, “Biz Hayata Akarken” adlı şiir kitabıyla ‘dışarı’ya taşıdı. Tevn Yayınları’nın okuyucuyla buluşturduğu kitap, “O. Naif Deniz” imzasını taşıyor. Naif Bal, bu imzayı tercih etmesini, “Vefadan, sevgiden dolayıdır bu. 1972 doğumluyum. Bu anlamıyla ‘Deniz’ özel bir değer, sevgi oluşturuyor bende. ‘O’ harfi özel olarak kullanılmış, kısaltma değil yani. İmge oluşturmak niyetiyle yazıldı” sözleriyle açıklıyor.

YARASI DERİN BİR COĞRAFYADAN GELEN SÖZCÜKLER

“Biz Hayata Akarken” kitabı, temasını “ülke hasreti şiirleri”nin oluşturduğu “Yol Çiçekleri” bölümüyle açılıyor. Tarif edilmesi zor bir hüzün hâkim dizelere. Hüzün ki, insana en yakışandır. Çünkü isyana en yakın olandır.

Sözcükler, yarası derin bir coğrafyadan süzülüp geliyor. Mezarsız ölülerin, yüzyıllık yalnızlıklara hükümlü gençlerin, polis panzerleri altında ezilen Menekşe’lerin yurdundan, “eşgali yitik bir yurt”tan hüzün yüklü geliyor.

“Kadim hazineler gibi ellerini gözlerini açardık ölülerimizin/ Gelip etrafında dönerdi çocuklar/ Uzun uzun bakardık gözlerine uzun uzun severdik/ Çünkü uzun olurdu içinden geçen nehirleri/ Güneşi uzun olurdu/ Alışık değiller yapayalnız gömülmeye/ Yapmayın/ Verin bize ölülerimizi"

“Ah Cizre’de bahara açan Menekşe’ler hep ezilir/ Bazen taş olur (olsun) fail/ Kızıltepe’de aynı Uğur’suz el/ Hukuk iğnesiyle diker kefeni/ Şemdinli, Şemdinli, Şemdinli/ Sabah öğle akşam yavan ekmek arası/ Tek millet tik devlet olmaz mı? Batman’da taşlı çocuklara öpücük zehir goncası/ Ah seni yüzsüz Mesih/ Biz artık Newroz’da çarmıhla geliriz.”

“ELLERİMİZ AYRI İKİ UZAK YAKA”

Kitabın, ikinci bölümü “Yağmur Damlarken” tema bütünlüğü olmayan şiirlerden oluşurken, “Lorenna Şarkı Söylerken” adlı son bölüm ise, giden bir sevgilinin ardından yazılan şiirler gibi… Kimi zaman bir yakarış, kimi zaman bir sitem. Ancak ille de hasret kokan şiirler.

“Aşkın ve unutulmuşluğun coğrafyasında/ Ellerimiz ayrı iki uzak yaka/ Seni evcil bir ceylan sandım/ Sararmış bir ah dilimdeki/ Sana sevgilim diyemedim/ (…) Sen maviydin bense tuz/ Birleşir deniz olurduk/ Ateş olmak bana düşerdi ışık olmak sana/ Ben yanarken parlardın dalga dalga/ Dönmezsen/ Kalbimi denizden bir yunus gibi/ Alır çöllere sürerim.”

“Biz hangi mevsimden geçsek/ Bedenin boydan boya bir yazdı/ İlk ayva tüyü hatırımda muska / Mecnundum, memnundum. Ne iyi.”

“Bu-gün senin doğum günün/ Üzme hiçbir şey için kendini/ Ben senin bütün günlerini severim/ Kutlu olsun senin gibi hep mutlu ol/ Seneyi al o benim sana hediyem olsun/ Ve dilediğince yaşamayı unutma sevdiğim”

“BÖLÜNE AZALA”

Anadili olan Kürtçe ile de yazan Naif Bal, hayatına başka bir dilin korku ile girmesini ve bunun yaşamında yarattığı bölünmeyi de şiirleştirmiş.

“BÖLÜNE AZALA/ Daha ilk gününde okulda/ yabancı harfler tanıyorsun/ Defterine kendi dilinde sözcükler okuyorsun oysa/ Ve korkuyorsun babam neyse de/ Annem niye bıraktı beni buraya/ İki dil bir hoca eskilerden kalma defterin/ Sense bir garip yatay kesilmiş bir şey/ Başka bir dil öğrensen de büyüsen de/ Gerçekte çocukluğunda öylece kalıyorsun/ Asıl yalnızlık bölünerek okuldan eve döndüğünde/ Annen baban ile senin aranda.”

DENİZ ÖNEMLİ BİR İMGE

Naif Bal’ın sözü, yalın ancak anlatımı güçlü. İmgelerle boğulmadan da şiir yazılabildiğinin örneklerinden. “Bir vefa borcu” olarak kendisine mahlas edindiği “Deniz” kavramı bir imge olarak da şiirinde yer ediyor. Bazı şiirleri de, denize duyulan bir hasret, denize yakılan bir şarkı gibi. Adeta hayatının imgesi, şiirin imgesine dönüşüyor.

“DENİZ ANNEM BABAM/ Gurbet dönüşü yumuşak özlem dolu/ Kundaktaki beni babam gibi/ Yaylayıp duruyor deniz/ Uslu kızları sevmesi annelerin pencerelerden/ Ara ara bizi yokluyor deniz/ Hiçbir deniz hiçbir annem hiçbir babam/ Unutulmuyor nice yıllar geçse de/ Eksilmiyor yüzlerinin mavisi/ Bazen öfkelenir köpürürler/ Yine de bilirler alçalmasını çocuklar için/ Her annem her babam her deniz/ Prozaksız kalmış gibi o ani dönüşleri bazen/ Dokunur, biliniyor ömründe ilk kez/ Deniz görmüş dağ çocukları/ O merakla kıyıda… Fındık tadı ağzında bir ilktir/ Cesedini alsa da ölüsünü bırakmak ardından/ Silinmez bir izdir ah annem ah deniz”


Cevapla

“Kitaplık” sayfasına dön