Seyit Rıza’yı Mahkemeye Götüren Askerin Kızının Mektubu

Türkiye ve Dünya Tarihi
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Seyit Rıza’yı Mahkemeye Götüren Askerin Kızının Mektubu

Mesaj gönderen Siyabend » 04 Ara 2009 20:57

İşte bir mektup... Seyit Rıza'yı mahkemeye götüren askerin kızı, yıllar sonra öğreniyor aile albümündeki 'sakallı dedenin' gerçek kimliğini.

Kayıp bir fotoğrafın izinden, dökülen içli, sızılı, dramatik bir mektup. Habere konu olan fotoğraf, Seyit Rıza'nın Elazığ Mahkemesine götürülmesi sırasında çekilmiş. Bu mahkemeden sonra da idam edilmiş. İdama götürenler arasında Sadık Vural isimli bir asker de bulunuyor.

Seyit Vural Çanakkale 1330 doğumlu, baba adı Halil, ana adı Şerife. Vural, 1995 yılında emekli bir başkomiser olarak İstanbul’da hayatını kaybetmiş. Sadık Vural'ın kızı H. Sema Vural, Gündem gazetesinde yayımlanan “69 yıl sonraki itiraf” başlıklı bir haberin siyah beyaz fotoğrafını gördükten sonra bir mektup kaleme aldı.

Aslında Sema Vural, aile albümünde bulunan ve ağabeyi tarafından yırtılan bir fotoğraf karesini koruyamadığı için sözkonusu yazıyı kaleme alma gereği duymuş. O yazıyı, Akademi Yayınları Editörü Mukkades Erdoğdu Çelik'e ulaştırmış ve yayımlanmasını istemiş. Atılım gazetesinde yayınlanan bu mektubu tamamını biz de yayımlıyoruz.

‘’Çocuktum… Babamın sağ kolu, çocukluk arkadaşıydım. En güvendiğim insandı babam, en sevdiğim olmaktan önce… O ne yaparsa doğru yapar, hayatın tüm yüzlerini gösterir, güçlü olmayı öğretir, kendi doğrularını masalsı anlatımıyla aktarırdı.

Çocuktum… Tapardım babama… En anlaşılmaz olanları o bilirdi… En eğlenceli yöntemleri bulur, yaşamından kesitleri öyle aktarırdı bana… Yetimliğini, neredeyse babası yaşındaki ağabeyinin yanında geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarını, ilk ve son aşkıyla nasıl tanıştığını, babaannemin “çileli” hayatını vb…

Çocuktum… Tüm zamanlarımı onunla geçirmek isterdim… Sanki geçmişimizi, günümüzü ve geleceği onun hafızasından kendime kopyalamak istercesine…

Çocuktum… Her cümlesi tartışılmazdı benim için… Dürüsttü babam, hakkaniyetliydi, vatanseverdi… Zaten o nedenle “iyi polis”ti ya!

Çocuktum… Bazı sorularıma verdiği yanıtları anlayamadığım da olurdu elbet! B diyaloglar olduğunda ya “büyüyünce anlarsın” larla bitti cümleler ya da ben büyüyünce bulmak için boş bıraktım cevaplarımı…

Çocuktum… Bir gün babamla aile albümü yaptık birlikte. O kadar sevinçliydim ki… Görsel bir tarih yazıyorduk babamla…Babaannemin komşuları, annemin gençliği, akrabalar, babamın askerlik fotoğrafları, benim ve ağabeylerimin bebeklikleri, annemle babamın evlilik anıları vs. vs...

Heyecanlıydım. Her karede ben soruyordum o anlatıyordu… Yapıştırıyorduk sayfa sayfa…

Kronolojik bir gösteri hazırlıyorduk adeta. Öyle mutlu ve heyecanlıydık ki… O anlatıyordu, ben yapıştırıyordum, ben soruyordum o anlatıyordu… Soruyor, anlatıyor, yapıştırıyor, hüzünleniyor, gülüyor , yapıştırıyorduk…

Ve dağlarda garip adamlara geldi sıra! “Baba bunlar kim?” “Askerlik resimlerim, bak işte işte bu ben ….”

Ve sordum “baba senin bu asker resimlerinde niye böyle giyindiniz, aaa bunlar askere benzemiyo ama..? Bu dağlar neresi? Bu adam kim baba, bu sakallı yaşlı amca..” İşte orada zaman dondu; film koptu, neşe söndü… “Orası Tunceli, ben askerdim, eşkıya avındaydık. Ondan öyle giyindik, o adam da eşkıya başı! İdama götürüyoruz! Asılacak yani.” “Baba eşkıya ne demek, niye adamı asıyorlar? Asmak kötü değil mi?” Daha fazlasını soramadım.

Baktı, bu bakışı anlayamadım, ilk defa bakıyordu sanki bana babam… Öyle yabansı ve başka biri gibi söyledi: “Vatan, cumhuriyetimiz, tehdit” falan… Bir daha denedim ama nafile! O sayfanın yapıştırma faslı bitti; sayfa çevrildi.. Sorularım havada uçuştu, çoğunu belleğime yazdım. Çünkü geri döndü ve “babam büyüyünce anlarsın” dedi babam. “ Büyüyünce anlarsın!”…Korktum babam bir daha gelmeyecek diye. Büyüyünce sormaya karar vererek sustum… Anladığımda belki de sormayacaktım! Babam da hep hem babam hem başka adam olmayacaktı. İçim acıdı ama anlayamadım, o yaşlı amca… ve aklım ermiyordu da canım niye acıyordu; hani sanki annemden dayak yediğimde bile öyle acımıyordu canım… Keşke hemen büyüseydim, ne zaman büyük olacaktım ki ben ama?

Şimdi ben babamla o albümü yaptığımız yaştayım. Şimdi ben babamın yaşındayım. Çok fena büyüdüm, çok fena!

Ben büyüyünce babam hem babam, hem başka adam oldu… Ben de babamın “ umutlarının yine de övünülecek iflası” oldum. Ona göre benden bi şey olmazdı artık, olsa olsa sendika başkanı olurdu! Hoş sendika başkanı da olmadım ama dedim ya utanmadı hiç kızıyla…

Oysa benim bir borcum var… Ben babamın yaşındayım ve kendime bile borçlu kalmak istemiyorum. En azından bir özürle ya da teşekkürle ödeşmek istiyorum…

Çocuktum, babam askerlik anılarını bu kadar anlattı.

Büyüdüm anlattıkları yine bunlarla sınırlı kaldı…

Büyüdüm anlattıklarını anladım ama onaylamadım. O da neler yaptığını bir daha anlatmadı ama artık anlatmasına da gerek yoktu… Çünkü ben tahmin edebiliyordum artık.

Babam öldüğünde yalnızca o fotoğrafı istedim ama büyük ağabeyim yırtmış!

Neden mi? Arkadaşları “bu adam dedeniz mi?” diye soruyorlarmış da ondan… (Bizim dedelerimizin hiç fotoğrafı yok, onlar Çanakkale şehidi ya da savaş yıllarının kaybı… Sadece ben değil, ağabeylerim değil, annem babam da hiç tanımadık dedelerimizi…)

Ama ben çocukluğumu o sakallı dede ve ona dair sorularımla yaşadım… Evet, sanırım o benim de dedem.

Ve istiyorum ki benim çocuklarım bu anıyı bilsin. Ve istiyorum ki babamın sakladığı o anıya bu kez benim de çocukluğum eşlik etsin…

O! – boğazım düğümleniyor ama- O! Seyid Rıza !..

28.07.2007

H. Sema Vural

ANF NEWS AGENCY


Newroz
Yönetici
Yönetici
Mesajlar:1097
Kayıt:06 Ara 2006 16:10
Ruh Hali:Huzurlu
Cinsiyet:Kadın

Re: Seyit Rıza’yı Mahkemeye Götüren Askerin Kızının Mektubu

Mesaj gönderen Newroz » 04 Ara 2009 21:03

çok etkileyici 1 yazı teşekkürler Siyabend,
Cevapla

“Tarih” sayfasına dön