İki Kurbağa

Hayatımıza örnek alacağımız hikayeler
Cevapla
ZAGROS
Moderator
Moderator
Mesajlar:9466
Kayıt:28 Şub 2007 22:02
Ruh Hali:Huzurlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Koç
Takım:Fenerbahçe
İki Kurbağa

Mesaj gönderen ZAGROS » 07 Eki 2008 14:54

Yıllar öncesinden hafızamda kalan, ana temasını kimden dinlediğimi veya nereden okuduğumu hatırlayamadığım, ama seveceğinizi ümit ettiğim bu masal, huyları birbirinden çokça farklı da olsa çocukluktan başlayan arkadaşlıklarını sürdüren iki kurbağa hakkında.
Biri beyaz, diğeri siyah renkteki kurbağalarımızın huy ve mizacı tıpkı renkleri gibi zıttı. Ak kurbağa ne kadar iyimserse Karakurbağa o kadar kötümserdi. Ak kurbağa bir şeye "ak" mı dedi; o hemen atılıp "kara" derdi. Her şeyin olumsuz tarafını görmeye o kadar alıştı ki, gördüğü her şeyi eleştirmeyi neredeyse meslek haline getirdi. Yağmur yağsa, Karakurbağa:
"Offff! Olacak şey mi şimdi bu?" diye şikâyet e başlardı. "Yağmurda ne derenin tadı olur, ne de ortalıkta avlayacak sinek bulunur. Nefret ediyorum yağmurdan!"
Arkadaşının aksine her şeyin güzel tarafını görmeyi seven Ak kurbağa cevap vermeden edemezdi:"Haksızlık etme lütfen! Sırf senin keyfin bozuldu diye güzelim yağmura niye düşman oluyorsun ki? Hem söylesene, yağmur yağmasa bizim evimiz-yurdumuz olan dereler, sazlıklar, bataklıklar kalır mı ortada?"Elbette, o bu sözlerini tamamlayamadan Karakurbağa atılırdı:"Tornam tamam, bay çokbilmiş kurbağa! Biliyor musun, sen tam da insanların sözünü ettiği şu Polyana'ya benziyorsun. Mutluluk rolü oynayacağım diye saçma sapan sözler ediyorsun. Hani, uçurumdan aşağı düşsen, 'bak ne güzel uçuyorum' diyeceksin neredeyse. Azıcık gerçekçi olsan ya canım!"
Ak kurbağa genelde bu tür tartışmaları uzatmak istemez ve şöyle derdi:
"Gerçeği görmek için asıl kendi kötümser bakışını terk etmelisin."
İşte böyle iki zıt kutuptu kurbağalarımız...
Günlerden bir gün canları sıkılınca derenin yakınındaki köye doğru gitmeye karar verdiler. Ak kurbağa:"İstersen fazla yaklaşmayalım, biliyorsun yaramaz çocuklar bizi görürse canımızı acıtabilirler" dediyse de, Karakurbağa ısrar etti:
"Akşamın bu karanlığında çocuklar bizi nereden görsün Allah aşkına! Şu en yakındaki evin oraya kadar gidelim, sonra geri döneriz. Korkaklığı bırak şimdi." Ak kurbağa, korkaklıkla suçlanmaktan çekindiğinden, çaresiz kabul etti.
Köye girdiler ve bir evin yanına geldiler. Ak kurbağa sıkıntılı bir varaklama ile "Hadi, artık dönelim, içimde kötü duygular var!" dedi demesine, ama Karakurbağa heyecanla atıldı:
"Gel bir oyun oynayıp öyle dönelim. Şuradaki yüksek kovayı görüyor musun? İkimiz aynı anda üstünden zıplayacağız. Bakalım yarışmayı kim kazanacak?"
"Akşamın bu vaktinde bırak böyle çocuklukları lütfen!" diye itiraz edecek oldu Ak kurbağa, ancak yaramaz arkadaşı bir türlü fikrinden vazgeçmedi. Hatta "Dediğimi yapmazsan, seninle artık arkadaş olmam!" diye tehdit bile savurdu. Bunca yıllık arkadaşını kaybetmek istemeyen Ak kurbağa bu teklifi de istemeye istemeye kabul etti.
İki kurbağa hızla koşup zıpladılar. Ama ne olduysa o zaman oldu ve kova dedikleri şeyin üzerinde çarpışıp içine düştüler! Acı gerçeği o zaman anladılar: Üzerinden atlamaya çalıştıkları o şey, yarısına kadar dolu kocaman bir süt güğümü değil miydi meğer!
Yorulana kadar giriştikleri denemelerin sonucunda
Başka bir gerçeği daha anladılar: Güğümün kenarları zıplayıp çıkmalarına imkân vermeyecek kadar yüksekti. Karakurbağa ümitsizlik içinde haykırdı:
"Mahvolduk! Buradan çıkmamız mümkün değil! Bu güğümün içinde ölüp gideceğiz."
"O kadar kolay pes etme bakalım" diye karşılık verdi Ak kurbağa. "Çıkmadık candan ümit kesilmez. Kim bilir, hiç ummadığımız bir anda imdadımıza yardımsever bir el yetişir belki de."Karakurbağa acı bir kahkaha attıktan sonra şöyle dedi:
"Benim kurbağa Polyannam! Neler sayıklıyorsun sen? Bari böylesi bir haldeyken hayal görmekten vazgeç.""Ben hayal filan görmüyorum. Nasıl bilmiyorum, ama buradan kurtulacakmışız gibi bir his var içimde. Kendini koyuverme sakın!"
Ne yazık ki, Karakurbağa'nın ümitsizliği her geçen dakika bütün kalbini daha çok kapladı ve ümitsizliği arttıkça bacaklarındaki güç ve kuvvet de azaldıkça azaldı. Ve en sonunda:
"Bacaklarımda derman kalmadı. Hakkını helal et kardeşim!" deyip sütte yüzmekten vazgeçti. Bir-iki dakika sonra da son nefesini verdi...
Ak kurbağa arkadaşının bu kadar kolay vazgeçip ölmesine çok üzüldü, fakat ümidini hiç yitirmedi. Sürekli şu şekilde yalvardı Allah'a:
"Darda kalanların sesini ancak Sen duyar, onların
İmdadına ancak Sen koşarsın! Senin rahmet ve şefkatin süt güğümüne düşmüş zavallı bir kurbağaya da yetişir elbet! Kurtar beni Allahım!"
Ak kurbağa bu şekilde yalvarırken, bir taraftan da sebebini bilmeden sütün içinde var gücüyle çırpındı. Karanlıkta, yapayalnız, çaresiz, ama hiç ümitsizliğe düşmeden... Çırpındı, çırpındı, çırpındı.
Bu hâl dakikalarca devam etti. Bir ara, arka tarafından ayağına birşey çarptı. Dönüp baktığında bunun irice bir tereyağı topağı olduğunu gördü. Oraya nereden geldiğini düşününce, bu tereyağının farkında olmadan kendi çırpınışlarıyla oluştuğunu anladı. Gözleri sevinçle parladı, çünkü bu onun kurtuluş vesilesi olabilirdi Azalmaya yüz tutan gücü ummadığı kadar arttı. Bu defa niçin yaptığını bilerek bacaklarını yine çırpıp durdu. Bir saat kadar sonra tere yağ topağı o kadar büyüdü ki, onun üstüne basıp zıpladığı gibi güğümün dışına atladı ve ilk sözü şu oldu:


Rahmetinden ümidimi kestirmediğin ve imdadıma yetiştiğin için Sana şükürler olsun Allahım!"


Cevapla

“Hikayeler” sayfasına dön