Çok eski zamanda, çok zengin bir imparatorluk varmış...bu ülkenin padişahı, karısı çok iyi insanlarmış..bu ülkedeki insanlar çok mutluymuş... bir bolluk ki sorma.. velakin bu padişah ve karısının bir çocuğu olmuyormuş... Ne yaptılarsa da olmamış bir türlü...
bir gün çok yaşlı bir yolcu gelmiş saraya..bu ermiş görünümündeki adamı, konuk etmişler tabi... padişah ve karısıyla aynı masaya oturup yemeğini yemiş yaşlı adam... yemekten sonra "meyveniz yok mu?" diye sormuş... padişah hemen atılmış:" Olmaz mıııı.. Ne arzu edersiniz, söyleyin, getirsinler hemen.." yaşlı adam gülmüş.."onu kastetmiyorum, çocuğunuz yani.. yok mu?" demiş.. ağlamaklı olmuş ikisi de.. anlatmışlar ne yaptılarsa da bir çocuk sahibi olamadıklarını..
adam dinleyince hikayelerini, demiş ki: " X dağına sadece karın ve sen gideceksiniz..orada bir pınar var..sabah güneş doğarken, o pınarda karınla yıkanıp, dua edeceksiniz tanrıya, sağlıklı bir evlat için..birlikte olacaksınız..dediklerimi yapın, çocuğunuz olacak..üzülmeyin artık"
hep tek eksikleri olan bir evlada kavuşmak için her yolu deneyen padişah ve karısı, ertesi sabah erkenden yola koyulmuşlar...günler sürmüş o dağa ulaşmaları.. sabah gün doğarken pınara ulaşıp, hemen yıkanmışlar..ama adam heyecandan sağlıklı bir evlat yerine, aceleyle bir evlat dilemiş tanrıdan...
saraya döndüklerinde, beklemeye koyulmuşlar, heyecanla....evet artık padişahın karısı hamileymiş.. tüm ülkeye yayılmış, herkes çok sevinmiş bu habere.. tüm halk bebeğin doğumunu beklemeye koyulmuş...ancak dokuz ay dolup da padişahın karısının doğum sancıları başlayınca, ülkedeki en ünlü hekimler, ebeler saraya toplansa da bir türlü doğumu yaptırmayı başaramamışlar... huzursuzluk gitgide artmış.. ödüller, vaatler yetmiyormuş doğuma.. artık padişah da eskisi gibi iyi kalpli olamıyormuş, gelip de başarısız olanların başını vurduruyormuş... tüm ülke doğumu bekliyor, saraydaki durumdan da haberdarmış..
ülkede, bir kıyıda üvey annesi tarafından hiç sevilmeyen bir kız yaşarmış.. bu olayları bilen, kızından kurtulmaya çalışan üvey anne, saraya gidip; "benim bir kızım var..o sultanımızın doğumunu yaptırabilir.."demiş.. nasılsa bunu beceremeyecek ve başı vurulacaktır.. ve o da kurtulacaktır kızından..
kızcağız onu gelip alacaklarını, doğuma götüreceklerini biliyordur...sabah erkenden annesinin mezarına gider vedalaşmak için.. mezarın başında ağlamaktadır.. ağlarken yaşlı bir adam belirir yanında..." ağlama kızım.."der. "saraya gittiğinde, bir tas süt koyacaksın kadının bacaklarının arasına, ve doğum kendiliğinden gerçekleşecek..sen de yaşayacaksın.. merak etme.."
kız saraya gittiğinde adamın dediğini yapar ve beklemeye başlar..sultanın karnından kıvrılarak bir yılan çıkar....
aylardır beklenen doğumu yaptırdığı için, kimseye söylememek kaydıyla, kızın hayatını bağışlayıp, gönderirler evine... doğanı ise yılan da olsa evlat diye bağırlarına basarlar...tüm ülkede kırk gün kırk gece şenliklerle kutlanır, padişahının oğlunun doğumu.. sonra yılan olan oğullarını, sarayda karanlık bir odaya koyup, büyütmeye başlarlar.. ne kadar üzülseler de evlattır deyip bağırlarına basarlar.. kimse de bilmemiş oğlanın aslında bir yılan olduğunu...
yıllar geçip, yılan büyüyünce, bir eş ister babasından..başka bir ülkenin padişahının kızını alıp, büyük bir düğün merasimiyle evlendirirler oğullarını.. ancak ertesi sabah, gelinin ölüsünü alırlar odadan..sonra başka bir ülkeden, sonra başka bir ülkeden gelinler alınır oğlana.. ama sonuç aynıdır...hep ertesi sabah gelinin ölüsü çıkar odadan.. artık kimse kızını gelin vermek istemez saraya.. kendi ülkerinden alınan gelinler de tek tek ölür.. herkes saklar olur gelinlik çağındaki kızlarını..tüm ülkeye yayılır bu olay ve aynı üvey anne bu kez kızından kesin kurtulacağı umuduyla saraya gidip; "benim bir kızım var ki, dünyalar güzeli."der...
ancak oğlanın aslında bir yılan olduğunu bilen kızcağız, sabah erkenden annesinin mezarına gider yine.. biliyordur öleceğini..annesine dertlenip, ağlarken kızcağız, yaşlı adam çıkagelir yine.."merak etme kızım, dediklerimi yaparsan yaşacaksın."der..
saraya gitmeden, adamın dediklerini harfiyen yerine getirir kız; ki başka da çaresi yoktur.. adamın dediği gibi üst üste kırk bir tane gömlek giyer.. düğünün ardından yılanla odada yalnız kalınca kıza, yılan "soyun!" der..kız bir gömlek çıkarıp, "şimdi sen." der.. yılan bir deri bırakır yere..tekrar "soyun" der.. kız bir gömlek daha çıkarıp "şimdi sen." der... kızın çıkardığı her gömleğe karşılık, yılan da deri değiştirmektedir..
kız kırkıncı gömleğini çıkarıp, "şimdi sen." dediğinde, yılan son derisini bırakır yere, ve çok yakışıklı , sağlıklı bir erkeğe dönüşür.. ölene dek de mutlu, mesut yaşarlar sonra...
Güzel Bir Masal...Yılan Hikayesi
- Siyabend
- Belawela Muhtarı
- Mesajlar:19658
- Kayıt:15 Eki 2006 12:05
- Ruh Hali:Mutlu
- Cinsiyet:Erkek
- Burç:Kova
- Takım:Galatasaray
Re: ***Güzel Bir Masal...Yılan Hikayesi***
İlk defa bu kadar uzun bir hikayeyi okudum.
Çok fantastik olmasına rağmen güzel bir hikaye..
Teşekkürler özlemm,
Çok fantastik olmasına rağmen güzel bir hikaye..
Teşekkürler özlemm,
-
- Yarbay
- Mesajlar:2950
- Kayıt:18 Ara 2008 18:04
- Ruh Hali:Yorgun
- Cinsiyet:Erkek
- Burç:Koç
- Takım:Galatasaray
Re: ***Güzel Bir Masal...Yılan Hikayesi***
her ne kadar gerçek olmasada güzeldi :artiii
Re: ***Güzel Bir Masal...Yılan Hikayesi***
Uzun mu diyosun sen buna :disss :disss
Okumana sevindim, beqendine de güzel bir hikaye :)
Okumana sevindim, beqendine de güzel bir hikaye :)
-
- Yarbay
- Mesajlar:2950
- Kayıt:18 Ara 2008 18:04
- Ruh Hali:Yorgun
- Cinsiyet:Erkek
- Burç:Koç
- Takım:Galatasaray
Re: ***Güzel Bir Masal...Yılan Hikayesi***
ehh okumakta pratik olmaya çalışıyordum :disss
Re: Güzel Bir Masal...Yılan Hikayesi
dawinci diyorki:neredeyse göz yaşlarıma boğuluyordum çünkü dedemi hatırlattı bana eskiden dedem bu tür hikayeleri anlatırdıda ondan.
hewidarın söylediği gibi her ne kadar gerçekçi olmasada güzeldi...
hewidarın söylediği gibi her ne kadar gerçekçi olmasada güzeldi...