İki Çiçek Arasında

Hayatımıza örnek alacağımız hikayeler
Cevapla
DELAL
Binbaşı
Binbaşı
Mesajlar:1215
Kayıt:24 Tem 2008 21:39
Ruh Hali:Huzurlu
Cinsiyet:Kadın
Burç:Oğlak
Takım:Fenerbahçe
İki Çiçek Arasında

Mesaj gönderen DELAL » 12 Mar 2009 17:30

Omuzlarına astığı bakraçlarla salına salına geçen sütçünün ıslığı girecek ilkin uykuna. Annenin mırıl mırıl türkülerini duyacaksın sonra, teneke tıkırtıları dolacak göz kapaklarına. Ağır ağır kalkacaksın yataktan, somyaya gömülmüş bedeninin yerine buz gibi soğuk dolacak. Mangalın başına gideceksin, geceden sönmüş közleri karıştırıp harlamaya çalışacaksın. Annen girer birazdan odaya, suratı beş karıştır yine. Oysa bahçede sebzeleri ayıklarken mırıldandığı türkülerle uyanmıştın. Senin yanında asıyor suratını demek ki. Öyle ya, pazar bugün. Babanı göreceksin. Ne şaşmaz hafızası, ne bitip tükenmez öfkesi var şu kadının. İncecik gi-yimiyle mangalın başında titreyip duruyor. Merhametle dolu içi. Kalkıp yeşilli kırmızılı hırkanı koyuyorsun omuzlarına. "Üşümüşsün bahçede. Şimdi koyarım çayı, içimiz ısınır." Ses yok. Küçücük mutfakta peynirleri dilimlerken, yeşillikleri yıkarken ince bir hüzün akıyor ellerimden. Bırakıp gidilmez ki bu kadın. Nasıl da kızgın, nasıl da kırgın... Her pazar yeniden aldatıyor sanki. Oysa bir kez aldatıldı ve akşamını bile beklemeden alıp kızını, çıktı evden.

Hazırladığım tepsiyle odaya döndüm. Mangalın başında hala çenesi ince ince titriyor. Çayı uzatıyorsun, hızla alıp başını öteye çeviriyor. Geçmiyor öfkesi, geçmeyecek... Kendini aldattığı için kocasına ve yıllardır her pazar onu görmeye gittiğin için sana... Zorlayarak bir kaç lokma atıyorsun ağzına, karşısında böyle acı yüklü oturuyorsun. Çok sevdiğin çay bile acı olup geziniyor dilinde damağında. Ne yapmalı? Gidip kollarını sarsam boynuna, öpsem, öpsen her zaman ki gibi... "Kızma bana, babam o benim, babam!!" desen. "Benim ne suçum vardı, yıllardır arada kalmaktan bıktım. İkinizi de seviyorum, bana eziyet etme artık..." desen. Diyemezsin, soluk bakışlarıyla öylesine bir duvar örüyor ki gücün yetmiyor aşmaya.

Sonra tepsiyi mutfağa taşıyıp akşamdan kalma iki parça bulaşıkla yıkadın. Kapının ardındaki çiviye takılı entarilerden biriyle bir gün hırkanı geçirdin sonra sırtına. Çantanı, eşarpını alıp avluya doğru yürüdün. "Akşama gecikmem, yine de çok acıkırsan durma, ye sen olur mu, hadi merak etme beni!" Gittikçe zayıfladı sesin; bakışlardaki o bozbulanık duvara çarpa çarpa eridi, yok oldu... Sesinin bomboş cevapsız yankılanıp geri dönmesine dayanamadın hızla çıktın dışarı. Serin hava, yağmur damlalarını getirip çarptı yüzüme. Gözlerini silip köşeyi seğirttin, yıllardır her zaman köşede seni bekleyen adam; her hafta biraz daha kamburlaşan sırtı, biraz daha ağaran saçları ve kaşlarıyla baban... Durup izliyorsun; nasıl da çaresiz, acınası bekliyor. Gittiğinde dirilecek ama canlanacak. Omuzları genişleyecek, kollarının altına alacak seni. Haftada bir kez bir kaç saatliğine de olsa baba olacak. Koşup koluna giriyorsun. Yanağına bir öpücük kondurdun, nasıl da ışıdı yüzü... "Kızım!" dedi, "Kızım hoşgeldin...!

Sustun, çiçek kokusunu doya doya çektin içine. Yağmur damlaları, babanın gür bıyıklarından aşağı süzülüyor. Her damlada biraz daha artıyor baygın çiçek kokusu. İçine toprak kokusu da karışıyor görmediğin yamaçların serinliğinde. İyice sokuluyorsun babana. Yürüyorsunuz. Beyaz bastonun değebildiği yerlere basarak yürüyen ve artan yağmurla birlikte iyice canlanıp tüm yapraklarını ışıl ışıl dirilten adam... Yürüyorsunuz. Yanından geçen sevgililere sunacağı çiçekleri yok bugün. Sen varsın. Yürüyorsunuz. Çiçek kokan baban sıkı sıkı sarılmış koluna.


Cevapla

“Hikayeler” sayfasına dön