Karla Karışık Ölüm

Hayatımıza örnek alacağımız hikayeler
Cevapla
Newroz
Yönetici
Yönetici
Mesajlar:1097
Kayıt:06 Ara 2006 16:10
Ruh Hali:Huzurlu
Cinsiyet:Kadın
Karla Karışık Ölüm

Mesaj gönderen Newroz » 19 Ağu 2009 11:38

Resim

Sulu göz bir yazın faturasını hep sonbahar ödemiştir. Yaprakların dökülmesi, terennüm olmaktan çıkmıştır… Aşk ve ayrılık kelimelerini aynı cümlede kuranlar, suçlarını ustaca hazan’a atmışlardır. Bu yüzyıllardır böyle süregeldiğinden, değiştirmeye cesaret edemiyor varlığım… Velev ki cümlelerim başka söylesin, mevsimlerin hepsini kuşatan yalnızlığım var. Sonbahar, mevsimlerin süper kahramanı… Yalnız Türk filmi usulü bir kurtarıcıdan bahsediyorum.




Hazan bütün yükü omuzlarına almış, bütün suç benim, demişti… Hep böyle değil miydi? Suç değil miydi ki sevmek? Değildiyse bunca acı ve bir avuç yaprağın hesabını neden hep seven veriyordu? Yolda yürürken, hala yaşadığına şükrederken, yâri mahcup bıraktım üzüntüsü vardı gözlerinde. Sanki bahçeden çalınmış bir elmadan bahseder gibi, sanki Mustafa’nın kalbini zorla alıkoymuş gibi “bütün suç benim!” demişti hazan… Bütün suç onundu. Hazan’ın kaderiydi bu. Aşkın faturasını gönüllü ödüyordu.







İşte sonbahar, bütün mevsimleri böyle korur kollar. Onlara kol kanat gerer… Geçici aşkların meskeni diye bilinip ötelenen yaz’a, temmuzun göbeğindeymiş gibi sıcak davranır, ona büyüklük yapar, aşklarını sonbaharda pişirirdi… Ve tabi kış’ı unutmamalı… Yaz ile ilgilenirken aynı zamanda kış’a da hazır ol beklerdi sonbahar… Kasımın hoyratlığı buradan geliyor. Hazan mevsiminin emri ile kış’ı aşka hazır eder, ayrılıkları ise kasıma yüklerdi… Aralık ayına küfreden kaç şair var ki? Ya kasıma… Hazan evinin cevelanı, yürek burkan ayrılık senaryolarının hepsini üstlenmiştir. Hepsi tamam da ya ilkbaharı gözetmesi… Kendine bu kadar taşra olan bir mevsimi bu kadar önemsemesi…







Evine geldi hazan… Anne, baba ve ağabeyleri kapıda, yiyeceği dayaktan huzursuz bacakları… Gözlerinde önemsiz bir tedirginlik… Önem sırasını suçum dediği aşkına bahşetmiş bir kızdı sonuçta… Sonuçta haftalarca evden çıkamamıştı Hazan. Yine durdu ve uzun boylu düşündü. Bahçesinde solmaya yüz tutmuş kasımpatılara ilişti gözü. Artık hiçbir suyun kurtaramayacağı çiçeklere… Kasım çıkarken, bu görüntüyü ancak rüzgâr temizlerdi…




Kasım, uzun soluklu bir ilkbahar hazırlığıdır. Ve sonbaharın yüz üstü kalışının miladıdır aslında. Mevsimin sertliğine rağmen, nazenin renkleri serip, ilkbahara avuntu buyurmuyor muydu dermanını? Ya besleyip büyüttüğü kış? Ya o? İlk fırsatta kurutmuyor muydu patlayan yanını? Bir tek rüzgâr anlıyordu halinden. Ve ötüşüp dünyaya şükürler sunan kuşlar.




Hazan, rüzgârı bekler gibi bekledi O’nu… Rüzgârı içine çeker gibi soludu aşkını. Bütün suç benim derkenki gibi, adı çıkmış mahalle kızı gibi bekledi Mustafasını… Kasım bitmeden geleydi…




Artık Kasım’ı ancak bir rüzgâr temizler… Toprakta kaç renk bıraktıysa ölmeden, havaya bir bulut sunmalıydı rüzgâr. Ve kurtarmalıydı sonbahar’ı bu çileden…




Gelmedi… Çiçekler kendinden vazgeçti ama Mustafa gelmedi! Hazan çiçeklerden geçti… Onlar ölse de olurdu. Ama Mustafa gelmeliydi.




Sonbahar son kozunu oynayacak derman aradı. Kasımın saçlarını taradı. Diğerleri için ona bir kefen biçti. Esti rüzgâr… Toprağa değmedi kasım… Ve aralık araladı kapısını. Aşk ve ayrılık kokuyordu hava.




Mustafa gelmedi… Hazan gözlerini devirdi, bahçeye çıktı. Son dermanı ile çiçekleri kökünden söktü. Göğe uzattı ve haykırdı, “ey rüzgâr! Al bizi… Kalmadı gamımız için ağlayacak bir iklim/ kalmadı bestelenecek şarkımız/ ey rüzgâr! Kıy bize… Mevsimin aşkına kıy! Aralığa teslim etme…”




Ve fırtına… Karla karışık ölüm yağdı Hazan sonunda…




Asude Zeynep Toprak


Cevapla

“Hikayeler” sayfasına dön