Anadolu'daki Sürgün Kürtler

Paylaşmak istediğiniz her şey
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Anadolu'daki Sürgün Kürtler

Mesaj gönderen Siyabend » 28 Eyl 2008 22:59

Kürtler; tarihin belli zaman dilimlerinde, içten ve dıştan dayatılan zorunluluklardan kaynaklı, yaşadıkları coğrafyadan ayrılmak zorunda kalmış, sürgün edilmişlerdir. Yaşanan bu sürgünlerin iki temel sebebi vardır.


Birincisi; yüz yıllardır Kürt coğrafyası üzerine işgal ve ilhak ile hegemonyasını gerçekleştirmek isteyen bölgesel güçlerin dayatmaları sonucu can güvenliklerini sağlamak için bölgeyi terk etmeleri, kendilerine göre can tehlikesinin bulunmadığı yerlerde yaşamaya başlamaları ile oluşan sürgünlerdir.

İkincisi ise; yine bölgesel güçlerin dolaylı dayatmaları sonucunda Kürtler arasında oluşturulan nifaklar, kan davaları, ekonomik yoksunluklar, ucuz işgücü niteliklerinden faydalanmak üzere yaptırılan dolaylı sürgünlerdir. Fakat sebep her ne olursa olsun her iki durumda da Kürtlerin, anavatanlarını kendi istekleri ile terk etmediği görülecektir.

Kürt coğrafyasının yer altı-yer üstü zenginliği ile Kürtlerin fiziksel ve aklî kabiliyetlerinden kendi sömürüleri için faydalanmak isteyen kolonyalist güçler, Kürtlerin kendi kökleriyle olan bağlarını koparmak için sürgünleri rutinleştirmiştir. Her gelen işgalci güç, adeta Kürtleri hayat damarlarından koparmak ile onları etkisiz bırakmak ve asimile etmek için bu yolu seçmiştir.

Tarihin ilk sürgünü Kürdistan'dan kereste ihtiyacını karşılamak için "Dağlar Ülkesine" sefer düzenleyen Sümerler tarafından esir alınan bir kısım Kürtlerin Güney Mezopotamya'ya sürgünleri ile başlamış ve esir alınan bu Kürtler, Sümerlerin varoşlarında yaşam mücadelesi vermek zorunda kalmışlardır. Bu ilk göç dalgasından sonra Kürtler, bölgesel işgalciler (Asurlular, Elamlar, Babiller, Persler, Emeviler, Osmanlılar…) tarafından sistematik göç politikaları ile kendi yurtlarını terk etme mecburiyetinde bırakılmışlardır.

Bizim ele alacağımız konu ise 19. yüzyıl ile başlayan ve 20. yüzyılda büyük bir ivme kazanan, Kürtlerin Anadolu'ya olan sürgünleri olacaktır.

II. Mahmut döneminde Fransa'dan örnek alınarak başlatılan, Kürdistan'ı Osmanlı’nın merkezi otoritesine kayıtsız-şartsız bağlama ve merkezi otoritenin en ücra köşeye kadar dayatılması ile kendini devam ettiren süreç, Kürt halkının kitlesel olarak başkaldırılarını ve akabinde sürgünleri de beraberinde getirmiştir. Zira zor şartlarda yaşayan Kürtler'in üzerine bırakılan mecburi askerlik ve vergi verme zulmüne karşı başlatılan başkaldırıların bastırılmasıyla beraber, merkezi otorite kendisine başkaldıran topluluğun önderlerini idam edip kalanları da sürgün ile cezalandırmıştır.

Bu gün Anadolu'da farklı yerlerde uzun süreden beri yaşayan Kürtlerin büyük bir kısmı, Mir Muhammed ile başlayan kıyam zincirinin sürgünleri olarak Anadolu'nun çorak bozkırlarındaki yerleşim yerlerine sürülenlerdir.

Sürgünlerin Amacı
Madde 12: Kürtler ufak tefek kâfilelere ayrılıp, silahlarından arındırılarak değişik bölgelere gönderilecek ve orada genel nüfusun (köyün, ilçenin, vilayetin) yüzde beşini geçmeyecektir.... Kürt reisleriyle, molla ve nüfuz sahibi kişiler diğer kişilerle birlikte sevk olunacak ve orada bunlar, diğer kişilerle ilişkide bulunmayacak şekilde ayrılacak ve hükümet gözetimi altında bulundurulacaktır" (Göçmenler Genel Müdürlüğü Tehcir Kanunu)

Sürgün, daha güzel bir yaşam için verilen bir hediye değildir. Sürgün, zalim ve baskıcı sistemlerin kendilerine olan muhalefeti besleyen tarih, din, dil, kültür, iletişim, yaşam öğelerine dayanan halkı köklerinden koparıp, özgüvensiz, korkak, yozlaşmaya açık birey ve topluluklar olmaları için baş vurduğu ölümcül bir darbedir. Adeta vücudu ayakta tutan ve insanı yürüten kanın vücuttan çekilmesidir.

Kürtleri, uzak ve yabancı topraklara sürgüne gönderen (Osmanlı ve) TC, bu konuda oldukça ince ayarlamalar yapmıştır. Birincisi; sürgün bölgesi olarak Kürdistan'a oldukça uzak olan yörelerin (Isparta, Tekirdağ, Çanakkale...) seçilmesi. İkincisi; gönderilen yöredeki halkın, sürgün edilen Kürtleri devamlı aşağılayan, hor gören, devlete katı bir şekilde bağlı olup ırkçı fikir yapısı taşıyan topluluklar olmalarına dikkat edilmesi. Üçüncüsü; sürgün edilmiş Kürtler arasında olabilecek her türlü (insani ve milli dayanışmanın) iletişimin önüne geçmek olmuştur. Ve yine aile aile ayrı noktalara yerleştirilmeleri ve tabi ki değişmez olan karakol gözetiminde olmaları üzerinde hassasiyetle durulmuştur.

Sürgüne gönderilen Kürtler'in gittikleri yerlerde birbirlerinden kopuk olmalarını sağlamak için bölüşümler yapılması, bulundukları yerlerde kendilerinden bir muhtarı bile seçecek çoğunluğa sahip olmamaları için aileler halinde dağıtılmaları, kendilerine hiçbir ekonomik ve sosyal güvencenin verilmemesiyle açlık ve hastalık ile baş başa bırakılmaları, devamlı hakim sistem yanlısı bir grubun aralarında bulundurmaları ile de zamanla asimile edilip kendi “Kürtlüklerini unutmaları temel hedef” olmuştur.

Anadolu’daki Kürt Aşiretleri
Orta Anadolu Kürtleri, en az üç dört nesil boyunca bu bölgede yaşayan Kürtler için kullanılan bir kavramdır. Bugün Orta Anadolu'da yaşayan iki milyondan fazla Kürt vardır. Bunlar başlıca şu aşiretlerden oluşmaktadır:

Reşvan, Canbeg, Lek (Şexbizinî), Milan, Şadi-Rutan, Zerikî (Zirkan), Sêwêdî, Terîkan, Mikaîlan, Mirdesî, Molikan, Badilî, Nasirî, Koçgiri (Sanz), Mahasi, Belikan, Celikan, Oxciyan, Cutkan, Xelkan, Sêfkan Pisiyan ve Beski vd. Bu sözü edilen aşiretlerin her biri geniş Kürt coğrafyasından sürülenlerdir. Çünkü bu aşiretlere mensup kişileri bugün hala Diyarbekir'de, Malatya'da, Sivas'ta, Viranşehir'de, Urfa'da, Siverek'te, Hakkari'de, Palu'da, Dersim'de görmek mümkündür.

Sürgün Yolu Acıları
Birinci Dünya Savaşı sırasında Kürt coğrafyasına hakim kılınan soykırım ve açlık nedeni ile yüzbinlerce Kürt; yurtlarını kitleler halinde terk edip, Batı Anadolu'ya sürgün edilmeleriyle; insanlığın karşılaşmadığı çok trajik manzaralar oluşturmuşlardır. O dönemden kalan yaşlılarımızın anlattıkları ve dönemin Kürt aydınları tarafından ele alınan acılı yol hikayeleri, bugün bile dinlenildiği zaman tüyleri ürpertiyor.

Dönemin yöneticileri tarafından hiçbir insani ihtiyacın tedbirini almaksızın kara kışın ortasında yapılan sürgünler ile yolda açlık ve soğuktan ölen yüz binlerce insan, Kürt Halkı üzerinde hala etkisi devam eden derin acılar oluşturmuştur.

O dönemde memur olan C. Ali Bedirxan Bey şöyle bir anısını anlatır: "Mütarekeyi takib eden günlerde, İstanbul'a döndüğüm zaman kayıtlarda yaptığım incelemeye göre Kürdistan'dan 650 bin kişilik bir nüfus, Batı Anadolu'ya dağıtılmıştı. Cepheye giderken Toros geçitlerinde (Gavur Dağı -Antep/Adana arasında bir dağ-) bu muhacirlerden kitleler görmüştüm. Uzaktan öbek öbek toplanmış insan kümelerine benzeyen bu kafilelerin yanına gittiğim zaman gördüm ki bunlar soğuktan taş kesilmiş insan heykellerinden başka bir şey değildi. Vatanlarından çıkarılan bu insanların bir kısmı bu suretle yollarda hastalıklardan, açlıktan, soğuktan mahvolmuşlardı."

M. Emin Zeki ise; "1919 yılında, Osmanlıların 2. ordusunda erzak ve yiyecek sıkıntısı da baş gösterince, Diyarbekir ve yöresindeki Kürtlerden asker ve sivil olanlar yurtlarını bırakarak Musul'a gitmeye zorlandılar. Bir bölümü de Adana ve Halep'e sürgün edildi. Bir çoğu yollarda açlıktan ve hastalıktan öldü. Bu arada Musul'a kadar gelebilenlerin anlattıkları olaylar; o masumların kitleler halinde yollarda ya da erişebildikleri şehirlerin cadde ve sokaklarında topluluklar halinde ölümleri; dinleyenlerin ve görenlerin yüreğini parçalıyordu." diyordu.

Dönemin acılarını kağıda aktaran aydınlardan biri olan Abdurahim Rahmi, sürgünün acılarını bizzat yaşayan bir öksüz çocuğun ağzından haykırır:

"Öksüz kaldım ben anasız babasız
Evimi yıktılar kaldım ben evsiz.
Dinsiz gavurlar öldürdüler babamı
Düşmanlarıma muhtaç oldum,
Bu gün açtım elimi.
İki ayaklı kurtlar gelip üşüştü sürülere
Göçmenim ben, işte düştüm kapılara
Yaşamak için istiyorum bir ekmek
Kinden gayrı vermezler, etmezler merhamet."

Tüm malları ellerinden alınıp sürgün edilen Kürtlerden hayatta kalanlar arasında şeyhler, ağalar, sürgün yerlerinde sakız-mendil satacak kadar sefilleştirilmiştir. Anasız-babasız ve devletsiz olan Kürt çocukları hayatta kalabilmek için yardım istedikleri yerli halkın, merhametsizliği ve kindarlığı karşısında daha da perişan duruma düşmüşlerdir.

O dönemde savaş bakanlığında bulunan Talat Paşa'nın Kara Kaplı Defterinde 1915-1916 yılları arasında 800 bin Kürdün göç ettirildiği ve bunlardan hayatta kalanların İzmit'ten Halep'e uzanan hattın arasına yerleştirildiği ifade edilmektedir. Hayatta kalanların sayısı ise verilen istatistiklere göre 250 ile 300 bin arasındadır.

Komşularla İlişkileri
Orta Anadolu'daki Kürtlerin, bir çok sürgün Kürdün yaşadığı gibi, devamlı içlerinde yaşadıkları halkın sistem tarafından beslenen ırkçıları eliyle fiili saldırılar, evlerinin ve mallarının yağmalanması, bulundukları yerleşim yerinde mahsur bırakmalar, aşağılayıcı söz ve davranışlar ile karşılaşmaları oldukça sık görülür. Böyle yapanlar, sistem tarafından teşvik edilerek özel bir şekilde yetiştirilmekte ve bunların eliyle Kürtlere sürekli sıkıntı verdirilmektedir. Örneğin bir ilçede bir Türk genci huzursuzluk çıkardığında, bu ilçedeki devlet mensupları tarafından, bu duruma "gençlik hevesi" denilip önemsiz görülürken, daha küçük bir huzursuzluğu(!) çıkaran Kürt gencinin yaptığı şey ise ilçedeki hakim sistem tarafından büyük bir olay olarak görülür. Kürt mahallelerini kuşatıp, evlerini ve işyerlerini ateşe verme durumları yaşanır. Bu, artık gizlenmeyecek boyutta olup yazılı ve görsel basında sık sık gündeme gelmektedir. Bursa'da, Mudanya'da, Yalova'da, Susurluk'ta, Çumra'da son yıllarda bir çok linç etme girişimleri, ev ve iş yeri yakma olayları görülmüştür.

Nüfus (1990)
20. yüzyılın başlarında İstanbul'da bulunan Kürtler'in nüfusu oldukça fazladır. Zira o dönemin canlı şahidi olan Said-i Kurdî’nin, 1908 sıralarında hamallara hitaben yaptığı konuşmasında faal işgücü olan Kürtlerin sayısı kırk bin (40.000) olarak (eş ve çocukları bu rakama dahil değildir) geçer ki; aynı dönemde İstanbul'un toplam nüfusu 400 bin civarındadır.

Orta Anadolu Kürtleri'nin Kırşehir merkezi ve kırsal alanda toplam nüfusu 50.000, Ankara da 100.000, Konya'da 170.000 civarındadır.

200'ü aşkın Kürt yerleşim biriminin (ilçe, kasaba, köy) bulunduğu Konya, Ankara, Kırşehir illerinin sınırları içinde, il merkezleri dahil İç Anadolu'daki Kürt nüfusu toplam olarak 300.000'i aşmaktadır. Buna, bu illere daha sonraları Kürdistan'dan gelip yerleşen nüfus dahil değildir. Özellikle Ankara'da yaşayan nüfusun dörtte birinin Kürt kökenli olduğunu söylersek, bu üç ildeki toplam Kürt nüfusunun yaklaşık bir milyonu bulduğu söylenebilir. Bu nüfus toplamına Çorum, Tokat, Yozgat, Amasya, Aksaray, Niğde ve Kırıkkale'deki yerleşik Kürt nüfusu da eklenince, sözkonusu rakamın iki milyona yaklaştığı söylenebilir.

Nerelerde Yaşamaktadırlar?
Başta Konya iline bağlı Cihanbeyli, Yeniceoba, Yunak, Kulu kazaları olmak üzere bu kazaların köylerinin % 90'ı Kürt köyüdür. Yine bu köylerle sınırı olan Ankara'nın; Haymana, Polatlı, Şereflikoçhisar ve Bala ilçelerinde sürgün edilmiş Kürtler ikamet ettirilmişlerdir. Aynı zamanda onlarla sınırı bulunan Hirfanlı Baraj'ından itibaren başlayan Kırşehir'in Kaman İlçesi'nde, Pisyan aşiretine mensup Kürt köyleri bulunmaktadır.

Kırşehir merkez köylerinin yarısı, Çiçekdağı Kazasının % 60 'ı ve Boztepe Kazasının ise % 80'i Kürt köyleridir. Burada Konya, Ankara ve Kırşehir il sınırları arasında olan Kürt yerleşim birimlerinin birbirine ya sınır oldukları veya aralarında çok az mesafe olduğu görülmektedir. Yine bu illerle sınırı olan Aksaray'da da Dersim Kürtler'i vardır.

Yozgat Kürtleri; genel olarak Çorum, Tokat ve Amasya il sınırlarının kesiştiği bölgededir. Bu bölgeye serpiştirilmiş Kürt köyleri Çekerek, Zile, Alaca ve Ortaköy ilçelerine bağlıdırlar. Burada meskun köylerin sayısı 41'i bulmaktadır.

Bu yerleşim birimlerinin adları ise genelde Kürtçedir. Ancak sistem bu Kürtçe isimleri de Kürdistan'da yaptığı gibi değiştirmiştir. Örneğin; Zakêrê ismi Yalnızağaç, Qişla ismi Mahmutlu ve Omêran ismi Tavşançalı olarak değiştirilmiştir.

Manisa, Çanakkale, Uşak, Afyon gibi şehirlerde de kıyamcı Kürtlerin torunlarını bulmak mümkündür.

Son Elli Yıldaki Sürgünler ve Sorunları
Kendi yurdunda yaşadığı halde başkasının hükmü altında olan Kürtler için, sürgün ya da göç, toplumsal yaşamlarında değişmeyen sürekli bir sorun olmuştur. Sistem, devamlı olarak "Kürtsüz bir Kürdistan" hayalini gerçekleştirmek için çeşitli yollar ile sürgünleri kolaylaştırmış/teşvik etmiştir. Bu, ülkeden çıkarma yöntemlerinden bir kaçı da; ekonomik yaşamı zorlaştırma, kan davaları, nifak sokmalar sonucu metropollere göç ettirmedir.
Bugün İstanbul, Bursa, İzmir, Balıkesir, Antalya, Mersin, Manisa gibi şehirlerde oldukça yoğun bir Kürt nüfusu yaşamaktadır. Bu şehirlerin bir kısmında Kürt nüfusu çoğunluk iken (örneğin Mersin) kimi şehirlerde nüfusun yarısına yakınını (örneğin Adana) Kürtler oluşturuyor. Buradaki Kürtler özellikle 1960'dan sonra ekonomik nedenler ile ve son yirmi yılda kirli savaşın mağdurları olarak göç ettirilmişlerdir.

Bu şehirlerde yaşayan Kürtler; en ağır sanayi işlerinde, tarım, inşaat ve tekstil işlerinde ucuz iş gücü olarak çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Bazı şehirlerde sadece Kürtlerin yaşadığı semtler, mahalleler, ilçeler, kasabalar var olup, buralarda yoksulluk içinde yaşam mücadelesini vermeye çalışan Kürtlerin sorunları her geçen gün daha da büyümektedir/ağırlaşmaktadır.

Aynı zamanda kendi vatanlarından kopuşun getirdiği sorunlardan ve sistemin dayattığı kültürel asimilasyondan oldukça yoğun etkileniyorlar. Hakim toplumun oluşturduğu eğitim, kariyer, zenginlik olanaklarından faydalanmak için lisan, gelenek, kültür ve ilişki biçimlerinin bir kısmını kaybettikleri ve sonraki nesillere aktarımın olmadığı oldukça sık rastlanan üzücü bir durumdur.

Ahlaki ve kültürel yozlaşma, özellikle son otuz yılda göç eden Kürtler üzerinde yoğun şekilde kendini gösteriyor. Sebepleri çok değişik olsa da ortak görülen bu yozlaşmanın kökeninde dini değerlerinden koparılması, kendi dilini bilmediği için kendini "ötekilerden" biriymiş gibi görme, yabancı oldukları için toplumsal otoritenin kendilerine nüfuz etmesi, kendilerini ahlakî olarak koruyacak bilgi ve kurumların bulunmaması, her ne şekilde ve nasıl olursa olsun kendilerini hakim otoritelere kabul ettirme isteği bu yozlaşmanın sebepleri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yozlaşmanın en acımasız faturasını da ödeyen yine Kürtler olmaktadır.

ALINTIDIR


ZAGROS
Moderator
Moderator
Mesajlar:9466
Kayıt:28 Şub 2007 22:02
Ruh Hali:Huzurlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Koç
Takım:Fenerbahçe

Re: Anadolu'daki Sürgün Kürtler

Mesaj gönderen ZAGROS » 06 Eki 2008 17:57

Kürtleri imha etme yok sayma adına yapılan tüm girişimler yine türk devletinin aleyhine dönüşmüştür ..
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön