Bir Sanık (Ahmet Altan)

Beğendiğiniz veya eleştirdiğiniz yazılar
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Bir Sanık (Ahmet Altan)

Mesaj gönderen Siyabend » 19 Ağu 2008 11:20

Bir aldırmaz halimiz var.



Dünyanın önem verdiği ölçülere biz pek önem vermiyoruz.



Sanki dünya diye bir gezegen...



Bir de Türkiye diye ayrı bir gezegen dolaşıyor uzayda.



Yüzlerce yıl sadece başka devletlerin değil bizzat kendi devletlerinin de zulmüne uğramış olan insanlar artık daha fazla ilgileniyorlar birbirleriyle.



Haberleşme olanaklarının da genişlemesiyle, bir yerde bir sorun yaşandığında bundan herkes haberdar oluyor ve başlar oraya dönüyor.



Bizim Türkiye için söylemeyi çok sevdiğimiz, “tek bayrak, tek devlet, tek millet” sloganı dünya için gerçekleşmeye doğru gidiyor.



“Tek hukuk, tek bayrak, tek toplum.”



Öyle görünüyor ki bütün dünyanın ortak bir hukuku, ortak bir bayrağı ve ortak bir yönetimi olacak.



Şimdilik bunlar arasında gerçekleşmeye en yakın olanı “tek hukuk” kavramı.



Yavaş yavaş dünya ortak bir hukuk sisteminin içine giriyor.



Yugoslavya’da katliam yapan, Afrika’da insanları öldüren liderler, insanlığın ortak mahkemesinin huzuruna çıkarılıyor.



Yöneticilerin kendi halklarına ya da başka halklara karşı işledikleri suçlar, bütün “insanlığa” karşı işlenmiş kabul ediliyor.



“Bir yönetici kendi halkına karşı istediği suçu işleyebilir, o ülke bağımsız olduğu için buna kimse karışamaz” anlayışı bitiyor.



Artık o anlamda hiçbir yönetici “bağımsız” değil.



Bütün halklar, insanlık denilen büyük camianın parçası.



Biz, bu anlayıştan çok hoşlanmıyoruz.



Çünkü “içerde” işlediğimiz suçlara “başkalarının” karışabileceği fikri bizi rahatsız ediyor.



Kendi insanlarımızı ezmeye alışmışız çünkü.



Bu anlayıştan hoşlanmadığımızı da çeşitli biçimlerde gösteriyoruz.



Şimdi bir konuğumuz var örneğin.



Sudan Devlet Başkanı Beşiri.



Yeryüzünde pek muteber bir insan değil.



Bir soykırım sorumlusu olarak görülüyor.



Her an hakkında bir tutuklama kararı çıkabilir.



Sudan, büyük petrol gelirleri olan bir ülke.



Ama bu gelirden halk yararlanamıyor.



Paranın önemli bir kısmı “elit” tarafından paylaşılıyor.



Geri kalan da ordunun silahlarına ve masraflarına harcanıyor.



Darfur ise Sudan’ın en fakir bölgelerinden.



Altı milyon insan yaşıyor orada.



Çoğunluğu Müslüman Afrikalı.



Ülkenin yönetimi ise Müslüman Araplar’da.



Ülkenin zaten kıt olan su kaynakları kuraklıklarla daha da azalınca huzursuzluk arttı.



Darfur’da iki ayrı örgüt Beşiri’ye başkaldırdı.



Beşiri de Müslüman Arap milisleri silahlandırıp kışkırttı ve onları ordu birlikleriyle birlikte Darfurlular’ın üstüne gönderdi.



Büyük bir kıyım başladı.



Arap milisler köyleri bastı, yağmaladı, kadınların ırzına geçti.



Çocuklar da dahil, buldukları herkesi öldürdü.



Tam iki yüz bin Darfurlu öldürüldü.



İki buçuk milyon insan bölgeden kaçmak zorunda kaldı.



Dünya duruma müdahale etti.



Ama Sudan’ın büyük petrol rezervleri meselenin hallini zorlaştırdı.



Büyük ülkelerin Sudan’la ilgili çıkarları çözümü hep bir çıkmaza sürükledi.



Kıyım bugün hâlâ sürüyor.



Beşiri hakkında her an uluslararası bir tutuklama emri çıkabilir.



Hatta bu emir, Sudanlı lider buradayken çıkarsa Türkiye de çok zor durumda kalır.



Ama biz bunlara da çok aldırmıyoruz.



Beşiri’nin suçlanması, yüz binlerce insanın ölümünden sorumlu tutulması, bir soykırım sanığı olarak görülmesi bizi pek ilgilendirmiyor.



Herhalde bunu “Sudan’ın içişleri olarak” görüyoruz.



Bu, Sudan’ın iç işi değil.



Artık hiçbir ülkedeki “kitlesel cinayetler” o ülkenin iç işi sayılmıyor zaten.



Ortak bir hukuktan yana olan, bütün insanların korunması gerektiğine inanan bir anlayış var yeryüzünde.



Bir de, ortak hukuka aldırmayan, insanların korunmasına önem vermeyenler.



Biz ne yazık ki ikinci türden ülkelerdeniz.



Sanırım geçmişimizdeki Ermeni meselesi ve bugün hâlâ süren Kürt sorunu, bizi “ortak hukukun” adaletini paylaşma arzusundan uzak tutuyor.



Bu korkularımız yüzünden “birinci sınıf” ülkeler arasında yerimizi alamıyoruz.



Biliyorum kolay değil ama artık korkularımızdan kurtulmanın zamanı geldi diye düşünüyorum.



Geçmişten korkarak, sorunlardan korkarak bir toplum ne kadar huzurlu bir şekilde varlığını sürdürebilir?



Eğer bizim yaptıklarımızın “ortak hukukun” ve adaletin terazisinde tartıldığında kötü sonuçlar vereceğini düşünüyorsak, hukuktan ve adaletten değil kendimizden kuşku duymalıyız.



Öyle değil mi?



Adaletle ve hukukla barışmalıyız.



Bu barış, bizi dünyanın “parçası” yapacak.



Ve, ayrı bir gezegen gibi dolaşmaya çalışmaktan vazgeçeceğiz.



Çünkü ayrı bir gezegen değiliz.



Bu dünyanın, “saygıdeğer” ülkeleri arasında yerini alması gereken bir parçasıyız.


Cevapla

“Köşe Yazıları” sayfasına dön