Sınır Ötesinin De Ötesi

Beğendiğiniz veya eleştirdiğiniz yazılar
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Sınır Ötesinin De Ötesi

Mesaj gönderen Siyabend » 28 Şub 2008 09:27

Toplam sayısının 10 bin kişi olduğu tahmin edilen Türk birlikleri beş gün önce Şırnak ve Hakkâri'den sınırı geçti ve Kuzey Irak'ta Türk sınırına nispeten yakın bölgelerdeki PKK'ya ait üs bölgelerini ve kampları temizlemek için harekâta başladı.
Salt askeri açıdan bakıldığında, belki son on yılın en başarılı operasyonlarından biri yapılıyor. Daha ilk günden dört bölgede sıcak temas sağlanmış olması, PKK'lıların hazırlıksız yakalandığını ve kaçmaya fırsat bulamadığını gösteriyor. Halbuki geçmişte PKK'nın refleksi kaçmak yönünde olurdu.
Öldürülen PKK'lı sayısının yüksek olması ve her gün bu sayının artması, üstelik dünkü Genelkurmay açıklamasına yansıyan, 'Sıkışan PKK'lıların takviye kuvvet çağırması' uzun zamandır yaşanmayan şeyler.
PKK'nın kaçmak yerine direnmeyi seçmesi veya seçmek zorunda kalması, harekâtın süresi üzerinde de belirleyici olacak ister istemez. Daha ilk günden gerek Genelkurmay ve gerekse hükümet, harekâtın amacının ve süresinin sınırlı olacağı konusunda dünyaya güvenceler verdi. Harekâtın dördüncü gününde de beklendiği gibi dünyanın sağından solundan ama en önemlisi Amerika'dan süre konusunda sıkıştırmalar başladı.
Benim başından beri tahminim 10-12 günlük bir süreydi, dün Radikal Ankara Bürosu'na bilgi veren üst düzey kaynaklar harekâtın iki hafta olarak planlandığını söylediler.
Harekâtın üzerinde durulması gereken pek çok yönü var ve açıkçası bunlar bugüne kadar çok kişi tarafından yazıldı, söylendi, o yüzden onlara hiç girmeyeceğim. Ama bir konu var ki, benim gördüğüm kadarıyla Milliyet'te Hasan Cemal dışında pek değineni olmuyor. O da, 'sivil çözüm' meselesi.
90'lı yıllarda Türkiye çok defa Kuzey Irak'a girdi, bugün yapıldığı gibi PKK'nın üs bölgeleri ve kampları yok edildi. Bunlar faydasız operasyonlar değildi kuşkusuz ama sonuç bir kısırdöngüydü: Türkiye kampları yok ediyor, öldürebildiği kadar PKK'lıyı öldürüyor ama birkaç ay sonra aynı bölgede yeniden bir PKK kampı kuruluyor.
Harekât sayesinde PKK geriletiliyor ama zaman içinde PKK yeniden eski konumuna dönüyor.
Bunun tek istisnası, Abdullah Öcalan'ın yakalanması oldu. O dönem PKK Türkiye'yi terk etti ve altı yıl boyunca da ciddi eylem yapmadı. Ama 2005 yazında yeniden eyleme başladıklarında gördük ki PKK eski PKK. Eylem yapabiliyor, can alabiliyor, adından söz ettirebiliyor.
Üstelik 'eylemsizlik'le geçen altı yıl PKK kadrolarını da dağıtmamış, hatta yeni yeni katılımlar olmuş örgüte.
Yani, askeri çözüm yöntemleri gerekli ve işe yarar olmakla birlikte sorunun çözümüne neredeyse hiç yardımcı olmuyor. Sorunun çözümü PKK'yı askeri olarak yenmekte değil, kaldı ki yeni adıyla 'asimetrik' savaşın özünde rakibin askeri anlamda yenilgiye uğratılamazlığı var. Çünkü geriye üç kişi de kalsa, bu üç kişi bir terör örgütü olarak eylem yapabiliyor, yeni eleman kazanabiliyor.
Öyleyse, esas yapmamız gereken sivil çözümü düşünmek olmalı. Aslında burada da düşünecek çok şey yok, neyin yapılması gerektiği yıllardır konuşuluyor, konuşulanlar da herkes tarafından biliniyor. Ama nedense kimse cesaret edip bu adımları atmıyor, PKK'yı bölgesinde yalnızlaştıracak, marjinalleştirecek işlere bir türlü girişilmiyor.
Bakın daha geçen gün yazdım, Kürtçe üzerindeki fiili yasak genişleyerek sürüyor. Halbuki bizim okullarda Kürtçe okutulacak seçmeli dersleri başlatmamız, çok dilli belediye hizmeti vermeyi teşvik etmemiz, Kürt sinemasına devletçe destek olmamız, yani bir dizi kültürel bariyeri ortadan kaldırmamız gerekiyor.
Elde silah dağda dolaşan adama karşı güvenlik önlemi elbette alınacak, gerekirse onlar dağda elbette kovalanacak ama bir yandan da Anayasamızın kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. maddesinin Kürt kökenli yurttaşlarımız için de geçerli olmasını sağlamalıyız, onlara bu ülkenin eşit yurttaşları olduklarını gösterebilmeliyiz.
Biliyorum, 'sivil çözüm' veya 'siyasi çözüm' denince bazılarının kaşları hemen havaya kalkıyor ama salt askeri çözümle geldiğimiz nokta da belli. Biraz da sivil siyasetçilerin risk alma, gerekirse bu sorunun çözümü uğrunda siyasi hayatlarını feda etme zamanı gelmedi mi? Yeterince asker feda etmedik mi?

İsmet Berkan


Cevapla

“Köşe Yazıları” sayfasına dön