Tokat’ta Ne Oldu?

Beğendiğiniz veya eleştirdiğiniz yazılar
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Tokat’ta Ne Oldu?

Mesaj gönderen Siyabend » 09 Ara 2009 14:04

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde pazar akşamı sırtından vurularak ölen üniversite öğrencisi Aydın Erdem’in katilinin kim olduğunu biliyor musunuz?

Birçok ajans ve televizyon kanalı gibi, Taraf’ın Diyarbakır’daki muhabirleri de, Erdem’in “polis kurşunuyla can verdiğini” bildirmişti.

Ama balistik incelemenin sonucu henüz açıklanmadı.

Ve Erdem’in katili yakalanamadı... Şimdi, bir genci öldürdüğünü bilerek sokaklarda geziyor muhtemelen; belki üniformasını giyip işe gidiyor her gün, belki de gizleniyor.

Velhasıl, Aydın Erdem’i kimin öldürdüğünü bilmiyoruz.

Aydın, ya olayın tanıklarının anlattığının aksine, polis kurşunuyla ölmediyse? Ya PKK vurduysa onu? Ya tetiği, kalabalığın içine sızan başka biri çektiyse? Ya bir özel kuvvet mensubuysa katil? Ya karanlık bir çete hesabına çalışıyorsa?

Bu ihtimallerin içinde, bir yerlerde duruyor gerçek ve biz ona henüz dokunamıyoruz.

Sadece Diyarbakır’daki gösteri değil, gerçeğin acımasız bir çıplaklıkla karşımızda dikildiğini düşündüğümüz bazı olaylar bile, ihtimalleri, şüpheleri, soruları içinde barındırıyor aslında...

İstanbul’da dün toprağa verilen lise son sınıf öğrencisi Serap Eser’in bedenindeki o ölümcül yaraların, dört hafta önce Küçükçekmece’de düzenlenen Molotoflu saldırıda açıldığını biliyoruz.

Ve hemen herkes gibi, bu saldırıyı PKK’nın düzenlediğini düşünüyoruz, yazıyoruz.

Muhtemelen de, gerçek bu...

Saldırıyla ilgili olarak tutuklanan altı gencin “PKK üyesi” olduğu söyleniyor zira.

Ayrıca, Molotoflu eyleme katılanlardan birinin “Öcalan’ın cezaevi koşullarını protesto için yaptık” dediğini yazdı dünkü Habertürk gazetesi.

Ama bu “sırrı çoktan çözülmüş” görünen saldırı bile, biraz durup düşününce, sarahatini kaybedebiliyor.

İlk önce MLKP’nin, daha sonra PKK’nın suçlandığı eylem hakkında, PKK’ya bağlı Apocu Gençlik İnisiyatifi 14 kasımda bir açıklama yapmış, örneğin... Serap Eser’in ağır yaralandığı olayın kendilerine mal edilmesini protesto etmiş; “Biz yapmadık” demiş.

Bu açıklamanın bir anlamı var mı, emin değilim doğrusu.

Çünkü PKK büyük şehirlerin ortasında bu tür eylemler yapıp masum gençleri öldürdü daha önce. Hem de çok yaptılar bunu, çok...

Ama şimdi “Eylemi, Öcalan’ın cezaevi koşullarını protesto için yaptık” dediği bir gazetede yazılan genç, acaba saldırı emrini gerçekten PKK’dan mı aldı, ondan da emin değilim.

Taraf’ın politika editörleri, Öcalan’ın İmralı’daki o çok şikâyet ettiği yeni yerine naklinin 17 kasımda, yani Serap Eser’in ölümüne yol açan saldırıdan en az bir hafta sonra duyurulduğuna dikkat çekiyorlardı dün.

Ve DTP Eşbaşkanı Emine Ayna, “Serap’ın ölümü şüpheli, umarım yeni bir Ergenekon devrede değildir” diyordu.

Şüpheler, ihtimaller, sorular...

Bunların ötesine taşan tek somut gerçek, Serap’ı gencecik yaşında hayattan koparan vahşetin kendisi aslında.

Savaşın mümkün kıldığı bir vahşet bu.

Bir de tabii, yirmi beş yıllık bu savaşta, PKK’nın ellerinin de, devletin ellerinin de kan kırmızı olduğu gerçeği var.

Dahası, “PKK’lı” olan ya da olmayan, “devletten” olan ya da olmayan birilerinin, kimi zaman biri, kimi zaman diğeri hesabına çalışır görünerek akıttığı kan var.

Tam on yedi bin faili meçhul var.

Ve tam on yedi bin cinayetin çözümsüz kaldığı bir savaşın yirmi beşinci yılında, Tokat Reşadiye’de pusuya düşürülen yedi askerin katilleri için “şunlardır” demek hiç de kolay değil.

Nitekim arkadaşımız Burhan Ekinci’ye konuşan AKP Tokat Milletvekili Zeyit Aslan, “Olayı ‘PKK yapmış’ diye geçiştirmeyi doğru bulmuyorum. Bunun, açılımın başarısız olmasından kârlı çıkacak kişilerin provokasyonu olduğuna inanıyorum” diyordu dün... PKK’nın Reşadiye’de böyle bir eylemi yapabilecek istihbarata ve lojistik desteğe sahip olmadığını söylüyordu.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’ten de “provokasyon” şüphesini besleyen bir açıklama geldi:

“O bölge bazı Ergenekon sanıklarının üssüydü. Bu ülkede ne zaman demokrasiye ve barışa yönelik bazı hamleler yapılsa, bir dolu provokasyon eylemi olmuştur. 33 erin şehit edilmesini hatırlayın.”

Ve dün DTP Meclis Grubu’nda, partidaşlarının son dönemdeki sorumsuz açıklamalarını unutturmak istercesine “barış” mesajını öne çıkaran sakin ve sağlam bir konuşma yapan Ahmet Türk de, 33 askere getirdi sözü:

“1993’te Bingöl’de de barışçı sürece son vermek için birileri düğmeye basmıştı. Tıpkı Tokat’taki gibi...”

Şüpheler, ihtimaller, sorular... Ben dün akşam bu yazıyı yazarken, Tokat saldırısıyla ilgili gerçek, bunların arasında bir yerlerde saklanıyordu.

Çoğumuzun saldırıyla ilgili olarak bir tür refleksle suçladığımız PKK ya da TİKKO gibi örgütler sorumluluk üstlenmemişti.

Jandarma İstihbarat’ın Reşadiye bölgesindeki eylemle ilgili önceki ve sonraki bilgilerinin neler olduğundan haberdar değildik henüz.

Bildiğimiz tek şey saldırının zamanlamasının, yerinin, şeklinin manidar olduğuydu.

Bir de, gencecik yedi insanın canını alan vahşet aşikârdı... O vahşetin, süren savaş sayesinde mümkün olduğu ve savaşın sürmesini isteyenler tarafından gerçekleştirildiği aşikârdı.

Kim onlar?

Bu sorunun cevabı, bence açılımın kaderini de belirleyecek.

Hükümet, bu cevabı, şüphelere, ihtimallere, sorulara yer bırakmayacak bir netlikte verip Tokat saldırısını kimin, niye ve nasıl yaptığını ortaya çıkarabilirse, gerçeğe dokunacağız...

Ve barışa doğru dev bir adım olacak bu.

Yasemin Çongar


Cevapla

“Köşe Yazıları” sayfasına dön