Merhameti kuşanmaya hazır mıyız?

Beğendiğiniz veya eleştirdiğiniz yazılar
Cevapla
.:LaHuTi:.
Yönetici
Yönetici
Mesajlar:1226
Kayıt:11 Haz 2008 15:08
Ruh Hali:Yorgun
Cinsiyet:Kadın
Burç:Başak
Takım:Fenerbahçe
Merhameti kuşanmaya hazır mıyız?

Mesaj gönderen .:LaHuTi:. » 26 Nis 2011 19:04

Kutlu Doğum Haftası başladı.

Diyanet İşleri Başkanlığı, haftayı İstanbul'da "merasim" ifadesini çok aşan bir programla başlattı.

Hafta boyunca Rasulullah Efendimizi çağırıp duracağız.

Çağırıp duracağız ki, kalplerimize bir daha gitmemecesine konuk olsun.

Bu yıl, O'nun "Rahmet Peygamberi" hüviyetini çağıracağız kalplerimize.

Yüreklerimizi bir merhamet eğitimine tabii tutmak için.

....

Üçüncü bin yıl içinde, insanoğluna bir merhamet terbiyesi için yeniden O'nu çağırmak... Gerekli mi?

Elbette ve kaçınılmaz olarak...

Mehmet Akif, İslam öncesi Arap toplumunu ve dünyayı şöyle anlatır:

"Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta,

Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi."

Gelin 20'nci, 21'inci yüzyıla...

Sırtlanlık, bugün, nükleer güce kavuşmuş durumda... Bir düğmeye bas, yüz binlerce insanı buhar haline getir.

....

Evet bir terbiye gerekli.

Ve hem de, bizzat kendimizden, İslam toplumlarından başlayarak bir terbiye gerekli.

Evimizden, çocuklarımızla, eşlerimizle ilişkiden başlayarak.

Karnında bir insan yavrusu taşımak... Çocuklar için rahmet kanatlarını germek... Anne-baba olmak yani.

Anne-babaya öf bile dememek. Evlat olmak yani.

Merhamet terbiyesi oralardan başlıyor. Toplum hayatının tüm damarlarına nüfuz ediyor sonra...

Yeni doğan çocuğunu hastanenin klozetine veya çöp kutusuna atan bir anne, anne değil çünkü. Üniversite eğitiminden sonra bile annesini boğazlayan çocuk çocuk değil çünkü. Eşinin onurunu dayakla veya sözlü şiddetle ayaklar altına alan eş eş değil...

İnsan bir kere canavarlaşınca, hiçbir sosyal devlet tedbiri, onun açacağı yarayı kapatamaz. İnsan canavarlaşınca, hiçbir canavar onun eline su dökemez. İnsan canavarlaşınca, onun yönettiği tüm kurumlar da canavarlaşır çünkü.

İnsanı insan kılmak lazım ve insan, ancak rahmet-merhamet duygusunu yürek kıvamı haline getirerek insan olabilir.

Bu, bugün de Hazreti Peygamber'den bütün zamanların Müslümanlarına emanet olarak bırakılan evrensel bir misyondur.

İslam toplumları, yine Allah'ın kitabından yola çıkarak, yine Allah'ın Elçisi'nin elinden tutarak, önce kendi kendilerini rahmet insanı ve rahmet toplumu haline getirecekler, sonra bunu insanlığın önüne sunacaklar.

Bunun için önce kendileri ile Allah'ın Kitabı ve "Rahmet Peygamberi" arasında açı farkı bulunup bulunmadığına bakacaklar.

Yani "Allah'ın Kitabı nasıl bir "Rahmet insanı" profili çiziyor, ben neredeyim" diye soracak insan.

"Rahmet Peygamberi, nasıl bir rahmet önderliği yapmıştı, ben onun izinde hangi kilometrelerdeyim" diye soracak.

Evlerimiz, camilerimiz, okullarımız, sokaklarımız, insan ilişkisi bulunan tüm alanlar, rahmet eğitimine göre dizayn edilecek.

Öğretmen rahmet insanı olacak.

En küçük kurumun yöneticisinden başlamak üzere, devletin zirvesine kadar her yönetici, öteki ile ilişkide rahmeti kuşanacak.

İşveren iş verirken ve ücret öderken rahmeti önceleyecek, çalışan emeğine rahmet yükleyecek.

Karıncaya rahmet, kuşlara rahmet, kedilere rahmet, ağaçlara, sulara, göğe, yere rahmet...

Rahmet terbiyesi, Rahman ve Rahim olan Yüce Yaratıcı ile kalbi rabıtayı diri tutmak anlamına geliyor gerçekte. O'ndan kopmamak anlamına, O'nun rahmetiyle sürekli iletişim halinde bulunmak anlamına...

Hayatına her daim Rabbani bir iksir taşıma anlamına...

Yürürken yeri yaramazsın, başın göklere erişmez, yani gücün hiçbir zaman O'nun gücüne erişemez, O, o kudretine rağmen sana rahmetle muamele ediyorsa, sen de, O'nun huzurunda bir hayat sürerek, O'nunla azamet yarışına girme, anlamına...

Terbiye, bir yeniden yoğrulma işi.

Bir potada yeniden erime ve öfke, kin, gurur, benlik cürufundan arınma işi...

Bütün bunları zapturapt altına alacak bir Rahmani ahengin ekseninde buluşturacak olan şeydir terbiye.

O (s.a) diyor ki:

"Yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsin."

Demek ki yeri göğü merhametle doldurmak, bizim merhameti bir kalp kıvamı haline getirmemizle mümkün.

Bu hafta bir çağrı yöneliyor yüreklerimize.

Ondan sonrası, bizim bu ateşle ne kadar tutuşacağımıza bağlı.

Görelim bakalım, yüreklerimiz ne kadar rahmet duygusuyla tutuşmaya hazır.

Ahmet TAŞGETİREN 17-04-11


Cevapla

“Köşe Yazıları” sayfasına dön