Kawa Nemir; Kürt dili çeviriyle dünyaya açılabilir

Ünlülerle yapılmış röportajlar
Cevapla
ANTER
Üstteğmen
Üstteğmen
Mesajlar:283
Kayıt:18 Oca 2007 15:31
Kawa Nemir; Kürt dili çeviriyle dünyaya açılabilir

Mesaj gönderen ANTER » 26 Mar 2007 17:32

AYDIN ORAK- ANF

İSTANBUL: Kürt çevirmen Kawa Nemir yıllardır yaptığı Kürtçe çevirilerle bir çok anlamda çeviri boşluğunu dolduruyor. Çeviriden mahrum kalan bir edebiyatın şairleri de bu kadar kötü şiir yazdığını, dünyada çeviriden bağımsız gelişen başka bir edebiyat olmadığını belirten Nemir, “kendi Kürt mirasımızı anlamak için çeviri yapıyorum” diyor. Çevirmen Nemir şimdiye kadar dünya şiir ve romanından Kürtçe’ye kazandırdığı eserlerinin yanı sıra bugüne kadar çevirdiği şiir sayısı ise 2700 civarındadır. “Çevirmen rüyasını Kürtçe görmüyorsa hiç çeviri yamasın” diyen ve Kürtçe akademik dilin varlığını kabul etmediğini belirten Nemir, “Ben paketlenmiş dillere karşıyım” diyor. Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan 80 darbesine kadar Kürtçe basılmış kitap sayısının 5’i geçmediğini, Kürtler, Türk, Arap ve Farsların etkisinden kurtulmadıkları müddetçe sağlıklı düşünemeyeceklerini söyleyen Nemir, çeviride bir kelime için aylarca çeviriyi beklettiğini belirtti. “Biz Kürtler dünyadan kopuk yaşamaya alıştırılmışız” diyen Kawa Nemir’le Kürt çevirmenliği üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Kawa Nemir şimdiye kadar ne çevirdi, ne zaman başladı çevirmenliğe biraz anlatabilirmisiniz?

Çiviri bir serivendir. Çeviri yapan kişinin bütün hayattı bir serüvendir. Benim yazı hayatım çevirmenlikle başladı. Ben yazdığım ilk yazıdan itibaren çevirmenlik yapıyorum. Sanırım 1993’ten beri çeviri yapıyorum. Profösyonelce 1995 başladım. Ankara’da İngiliz edebiyatını okuduğumda başladım. İlk acemi çevirilerden sonra ilk profözyonelleri de orada yaptım. Yazıya bulaşmam biraz erken ordu. Orta üçten beri yazıyorum. İlk yıllar tabi Türkçe yazıyordum. Sonra tamamen Kürtçeyle uğraşmaya başladım. 1995’ten beri daha çok çeviriyle uğraşıyorum. Özellikle İngiliz ve Amerikan şiir ve son zamanlar romanıyla. Bu anlamda yazı yazmaya başladım ilk yıllardan bu güne çeviri hayatımda hep varoldu.

Şimdiye kadar neleri, hangi dilden hangi dile çevirdiniz?

Ben baştan beri İngiliz ve Amerikan şiir ve romanından Kürtçe’ye çeviri yapıyorum. Ara ara Kürtçe’den Türkçe’ye, Türkçe’den Kürtçe’ye çeviriyorum. Türkçe’den İngilizce’ye İngilizce’den Kürtçe’ye. Bu üçlü arasında çeviri yapıyorum. Yaptığım çevirilerin yüzde doksanı İngiliz ve Amerikan edebiyatından oldu. Bunlarında çoğunluğu şiir çevirisidir. Bu tarihten itibaren çevirdiğim şiirlerin sayısını bende bilmiyorum. Şimdiye kadar İngilizce’den Kürtçe’ye çevirdiğim İngliz ve Amerikan şair sayısı 300 civarındadır. 5’er 10’ar falan çevirmişim. Çevirdiğim şiir sayısı da 2700 civarındadır. Bu azımsanmayacak bir sayıdır. Bunun dünyada başka bir örneği var mı bilmiyorum. Ama sanırım bu yoğunlukta çeviri yapan Türkçe’de Cevat Çapan’dır. Onunda şiir çeviri sayısı bu rakama ulaşması mümkün değil. Bugüne kadar İrlandalı şair William Butler Yeats, Amerikalı şair Walt Whitman’ın şiir seçkisi, yine Amerikalı şair Azra Pound ve birçok şairin şiirleri. Şiir dışında öykü ve roman çevirilerim var. Şuan elimde 40’a yakın yayınlanmaya hazır çeviri var. Maalesef bunları bir plan dahilinde basılacak durumum yok. Benim “Bajar Yayınevi”ni de bazı olumsuz şartlardan dolayı kapatmak zorunda kaldım. Yayıncılığı da bu durumda bıraktım. Yayıncılığı bırakmanın rahatlığıyla konuşuyorum bunları. Çünkü bu dosyaları basacak bir yayınevi yok. Çünkü bu kırka yakın dosyayı basacak ciddi bir ekonomik finansman lazım. Ciddi bir editöryal durum lazım. Bu alanda uzman biri lazım. Ben yayıncılıktan geldiğim için editörya durumuna çok önem veririm. Hiç bir Kürtçe dosyanın hatalı basılmasını istemiyorum ve insanlardan basılmadan önce dosyalarını isitiyorum. Kontrol ediyorum.

Şuan Kürt çevirmenlerinin sayısı parmakla sayılacak kadar az. Kürt çevirmenliğinin dünü bugününü değerledirirsek, nasıl bir neden-sonuç ortaya çıkar?

Yani bütün modernleşme tarihini düşünürüz. Çünkü bunlar direk olarak modernizasyon tarihiyle ilgili şeylerdir. Bu durumu 1840’lardan beri alıyorum. Yani Bedirhan’ların sürgününden itibaren alıyorum. Çünkü sonradan onların torunları Suriye gibi yerlerde çok ciddi basın yayın ve dil çalışmaları yaptılar. 1845’li yıllar Kürt edebiyatının ve Kürtlerin ağır aksak da olsa yavaş yavaş artık modernleşme tarihinin başaldığı zamanlardır. O günden bu güne özellikle çeviri alanında derli toplu hiçbir şey yapılmamış. Bunu siyasetle, devlet olup olmamakla ilgili bir yanı var. Uluslaştığımız zaman bu dilden kültürden ne kadar götürür bu da ayrı bir konudur. Ama Kürtler öyle bir süreçten geçmediği için, Kürtler açısından bu hiçbir zaman derli toplu bir duruma kavuşamamış. Yani işte özel çabalarla, Celadet Bedirhan’ın, Kamuran Bedirhan’ın, Qedrîcan’ın, çevirmen olarak Osman Sebrî’nin kitaplaşmamış birkaç tane Hawar’da yayınlanmamış parça parça çevirileri var. Bunları sadece Kuzey Kürdistan yani Türkiye’deki Kürtler açısından söylüyorum. Bir de Suriye Kürtleri var. Aslında bu işlerin bir çoğu Suriye’de Halep, Şam’da olmuştur. 1980’li yılların sonuna kadar neredeyse birşey yapılmamış. Hawar, Jîn dergilerine bakıyorsunuz birkaç şiir ve öykü dışında birşeye rastlanılmıyor. Bunların da orjinal dilinden mi yoksa başka bir dilden mi çevrildiği belli değil. Bir Qedrîcan’ın “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” roman çevirisi var. Bu da sanrım tamamlanmamış bazı dergilerde parça parça yayınlandı. Şayet bitmişse de kitap olarak yayınlanmadı. 80’li yılara geldiğimizde Kürtlerin sosyal, siyasal hareketlenmesi, köylerin boşalması ve şehirlerin mesken tutulması beraberinde yeni bir kuşak yarattı. Kurumlar açılmaya, dergiler çıkarılmaya başlandı. Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan 80 darbesine kadar Kürtçe basılmış kitap sayısı 5’i geçmez. Kürtçe eski kitapları topluyorum. Şimdiye kadar bulduğum Musa Anter’in “Kımıl” ve “Birîna Reş”in ilk baskıları oldu. Çeviri anlamında hiç bir rastlantıya varamadım. Yani hiç bir şey yapılmamış. Musa Anter’in ilk Kimil adındaki şiiri yayınlandığında sol basın dahil o dönemde bütün basın saldırıyordu. Bu siyasi atmosferi de konuşmamız ve sorgulamamız gerekiyor. Aslında bugün öldüren insanların kültürleri eskiden o dönemden geliyor. Bizim çevirmenliğimiz normal koşullarda akademi ve okullardan gelmiş değil. Başka bir ülkede bir insan ne olmak istediğinde ona bütün koşullar hazırdır. Fakat biz kendi dilimizi bile gazete, dergi ve televizyondan öğreniyoruz. Bu da bir kesim için okuyan insanın yazar olmasına dönüştü.

Kürtlerin artık edebiyata kanalize olması ve politik duruşun sanata edebiyata kendisini var etmesi... Kürtler halk olarak siyasi bir tavır geliştirmesi tek başına yetmiyor uzlaşmamız açısından. Edebiyat bunun sağlam bir ayağı değil mi?

Sağlam ayağı olmaktan ziyade bence temel ayağıdır. Çünkü neden? Bence şu; dünyada işler öyle olmuyor. Dünyada devingen bir kültür diyoruz, okul diyoruz. Hazır bir kültür mirası olan halkların çocuklarından bahsediyoruz. Bizde bu tam tersi gelişmiştir. Mesela dünyada toplumsal devrimler şöyle olmuştur; Önce kültür hareketleriyle başlar. Rönesans dediğmiz şey; resim, sanat, bilim, edebiyat ve felsefeyle başlar. Ve o anadil kendi kültürünü bu tür alanlarda alır ve ürüne dönüştürür. Bizde tam tersiyle yani siyasetle başladı. Ve biz bunun sıkıntısını yaşadık. Çatışmalar başladı. Savaş gelişti toplumun her katmanına örgütlenme yayıldı. Ve bu sürece katılan milyonlarca insan, bizde devrime yazıyla katkı sunalım dediler ve bu da bir şizofreni yarattı bence. Bu devrimin temelinde bir kültür hareketi olması gerekiyordu. Çünkü her hareketin bir dergisi bir kültürü var ve onun çevresinde gelişiyor. Kolonyalist sistem sadece kaba kuvvetle gelmiyor, toprağına, on yıllarca, yıllarca sinsice kendi kültürünü entekre etmiştir. Kürtler eğer sağlıklı bir düşünme sistemine kavuşmak istiyorlarsa önce dilleri ve edebiyatları özelinde kendilerine sahip çıksınlar. Kürtler, Türk, Arap ve Farsların etkisinden kurtulmadıkları müddetçe sağlıklı düşünemezler. Bu da sağlıklı bir dil ve edebiyatla olur. Bu topraklarda, Ortadoğu’nun en aktif halkı Kürtlerdir. Ama niye Kürtler başaramıyorlar, çünkü sağlıklı kültürel deneyimleri yok. Yani kendi kültürel mirasını, tarihini bilen kaç tane Kürde rastlayabilirsiniz? Sonuç bu insanlar savaşta çok rahat ölebiliyorlar, ama çok büyük bir roman yazamıyorlar.

Çevirinin başka bir boyutuna, ince bir nüansına geçersek; Bir dilden başka bir dile çeviri yaparken dilsel artı ve eksilerini sesli düşünecek olursak...

Tabiki çeviri herşeyden önce karın ağrısı bir iştir. Benim 15 yıla varan bir pratikten sonra bunu söylüyebiliyorum. Bir dilden başka bir dile çevirirken genelde o dillerin birbirine karşı denenmiş dillerdir. Siz Aarapça’dan, İngilizce’den, Farsça’dan Türkçe’ye çeviri yaparsanız hazır bir miras var elininzde. O diller kültür olarak, miras olarak, ses olarak birbirleri karşısında denenmiş dillerdir. Ama iş Kürtçe olunca, düşünün ingilizceden Kürtçe’ye çeviri yapıyorsunuz. Kürtçe hiç işlenmemiş bir dil. İngizce’ye, Arapça’ya, Türkçe’ye karşı denenmemiş bir dil. Bu dillerin sentaksları birbirine karşı denenmemişler. Bu anlamda dünya dillerinden Kürtçe’ye çeviri yaptığınız vakit, dünya dillerini çok iyi bilmeniz herşeyi çözmüyor. Temel sorun Kürtçe’yi ne kadar biliyorsunuz? Kürtçe’yi onların karşısında ne kadar deneyeceksiniz. Ben Shakespeare tecrübelerimden biliyorum. Shakespeare’nin sentaksı Kürtçe’ye uyarlandığı zaman koca koca replikler var. Kürtçe’nin sentaksı buna uygun değil. Ama olmaz diye bir şey yok. Benden önce birileri Shakespeare’yi çevirseydi benim işim daha olay olacaktı. Ben onun eksiklerini tamamlayacaktım. Ama mesela şuan Shakespeare’yi ilk çeviren ben olacağım. Onun sıkıntısını anlatmak hakikaten mümkün değil. Bu bir sıkıntı. Belli kalıpların belli karşılığı var. Ama Kürtçe’de karşılığı net değil. Çeviri çok tehlikeli ve zor bir iş. Bir kalıp için aylarca bekliyorum. Mesela Kürtçe sözlüklerimiz sağlıklı değil. Ne Zana Farqînî, ne de daha önce basılan sözlükler yetmiyor çeviri diline. Çünkü bizim sorunumuz şu; daha Kürtçe-Kürtçe sözlüğümüz yok. Çevirmenin işini kolaylaştıracak daha bir sözlüğümüz yok maalesef. Şimdiye kadar sözlük çıkaran Musa Anter dahil hiçbir insan dilbilimci değildi. Ben bir metni çevirdiğim zaman sözlükler yetmiyor. Kendi hafızama güveniyorum ve kendim hallediyorum. Kendi hafizamdaki sözlüğüm var. O da yetmeğince çevremdeki insanlara soruyorum. Bir kelime için o çeviri aylarca bekliyor.

Akademik olarak bir sorunumuz var sanırım. Dilde akademik durum ne kadar belirleyici, örneğin Shakespeare gibi bir dilci, kendi folklorik kültüründen kelimeler kullanmış ve o dönem çok akademiktir diye çok yükseklerden mi gidiliyordu. Akademik boyutuna nasıl bakıyorsunuz, sizce bu durum nasıl çözülür?

Dediğiniz çok önemli bir konu. Çünkü Kürtlerin şuan çok şizofrenice tartıştığı bir konu akademik dildir. Ben Kürtçe akademik dilin varlığını kabul etmiyorum. Bunu biri isimlendirmiş zamanında, bu gün çeviride, yazıda kullandığımız dilin akademik olduğunu idia diyorlar. Hatalar var bunun içinde, yanlış tutumlar, bunu kabul ediyorum. Ama onun dışında toplamda akademik bir dilin olduğunu kabul etmiyorum. Ben bu dilin bütün kaynaklarından yararlanmasından yanayım. Paketlenmiş dillere karşıyım. Türkçe bunu yaptı. Türk Dil Kurumu bunu yaptı. Çok ciddi bir hataydı. Sonrasında bunun farkına vardılar. İnsanlar kendi anadillerini anlamamaya başladılar. Çünkü o dilin yerel kaynaklarını pınarlarını araştırmak varken gittiler sözcük yaptılar. Kürtlerde 1989’dan 95’e kadar öyle bir süreç yaşandı aslında. Ama yanlıştan erken dönüldü. Biz sözcük türetmek zorunda değiliz. Sadece bu kaynaktan yararlanırız. Kürtler Azadiya Welat’ın Kürtçe’sine de, benim herhangi bir metnime de akadamik Kürtçe diyorlar. Aslında böyle birşey yok. Ben İngilizce çeviri yapıyorum. Ama insanlar psikolojikmen şartlanmışlar “akademiktir ben anlamıyorum” diye. Aslında okusa anlayacak. O dilin tüm folklorik kaynağını kullanıyorum o çeviride. Kürtçe’nin tüm kaynaklarını kullanıyorum çevirilerimde. Evelden beri Kürt televizyonlarında yanlış çeviri haberleri bize izlettiriyorlar. Bilinçli yapılan birşey değildir. Ama mantık olarak Türkçe olduğu için anlaşılmıyor. Yapılan çevirilerin Kürtçe’yle bir alakası yok. Bizim yaptımızın akademik dille bir alakası yok.

Kürtçe çeviri yapan kaç yazar var, sizce bir “Kürt Çevirmenler Birliği” gibi bir kurumlaşmaya ihiyaç var mı? Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Maalesef şimdiye kadar sadece çeviriyle uğraşan bir insana ulaşmadım. Genelde çevirmenler yazar, romancı, şair insanlardır. Ben, Firat Cewerî, Güney’de ise Şikur Mistefa var. Türkçe, İngilizce ve Azerice’den Kürtçe’nin Soranî lehçesine 20’ye yakın çeviri yapmış. Ve başka insanlar, çok fazla değil aslında, toplasanız 20-25’i bulmaz. Hepimiz aslında yazarlıktan gelen insanlarız. Bunu biz yazı hayatımızdan feragad edip şiirimizden, romanımızdan, tiyatromuzdan feragat edip çeviri yapmışızdır. Aslında çevirmen dediğimiz insan tipi sadece çeviriyle uğraşan insandır. Bu çevirmeni besleyen kaynakları, dilin bütün kaynaklarıdır. Çok okuyan insandır. Bizde böyle profösyonel bir alan yok maalesef. Yazarlığımızın yanında çevirmenlik yapıyoruz. Durum bu olsa bile, bu alanda bir kurumsalllaşmaya gidilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela Türkiye’de Çevirmenler Birliği bir e-mail grubuyla başladı. Ama şimdi kurumlaştı ve federasyonlaşmaya doğru gidiyor. Bende bu kurumun bir üyesiyim. Sayımız az bile olsa Kürtçe çeviri yapan insanlar için böyle bir kurumlaşmaya gidilmeli. Böyle bir tasarıma gidilmesini istiyorum. Ama o kunuda ben biraz tembelim. Benim buna vesile olabilecek bir yapım da yok. Yapmak isteyen olursa ben de kendi tecrübelerimi aktarırım. Sayımız zamanla gelişirse belki illerde insanlar bu alanı bir meslek gibi alırlar ve almalılar da. Yani yaptığımız hataları, dilsel sorunları çözebilmemiz için böyle bir oluşuma gidilmesi şart. En azından bir e-mail grubuna gidilmemiz gerekiyor. Herkes kendince birşeyler yapıyor. Kimsenin kimseden haberi yok.

Bazı çevreler çeviriye karşı durabiliyor ve çeviriye ne gerek var diyorlar. Kendi öz kültürümüzü işleyelim diyorlar. Bu konuda, yani çevirinin önemi konusunda...

Dilimizde tüy bitti. Ama yine söyleyeyim. Daha önce de yazdım. Eğer bir yazar, öykücü, şair dilini iyi öğrenmek istiyorsa az da olsa diğer bir dilden çeviri yapmak zorundadır. Türkiye’de çok iyi yazan birçok insan aynı zamanda çeviriler yapmıştır. Çeviri size dilin derinliklerini öğretir. Sizi o dilin kuyusuna atar. Ben mesela Kürtçe’yi neredeyse sonradan öğrenen bir insanım, kendi başıma oturup öğrenmişim. Bu dilin okuluna gitmemişim. Ama ilk başta fark ettim ki bu Kürtçe’yle hiçbir edebi metin yaratamam. Beni motive edecek bir süreç lazım dedim. Ve bunun da çeviri olduğunu çok önceden tesbit etmişim. O yüzden daha yazmaya başladığım gibi çeviri de yaptım. Şimdi bilmeden anlamadan, özdeğerlerimizi koruyalım diyen ve çeviriye karşı çıkan insanların bu refleksi ancak aklını yitiren insanların verebileceği reflekslerdir. Çünkü çeviri bireysel geliştirmeden de öte bütün medeniyetlerin mirasının birbirilerinin devriyle ilgili birşeydir. Siz bir edebiyatın mirasını kendi edebiyatınıza katıyorsun. Çevirdikten sonra artık o sizin malınızdır. Bizim insanlar kabul etmiyorlar. Çeviri bir eseri dışlıyorlar. Yabancı kılıyorlar, ötekileştiriyorlar. Halbuki o insanlarımızın en çok ihtiyaç duyduğu çeviri metindir. Biz Kürtler dünyadan kopuk yaşamaya alıştırılmışız. Aslında biz siyasal bir angajmanla sahip çıkıyoruz. Bu da hastalıklı bir sahiplenme biçimidir. O nedenle bu kadar çeviriden mahrum kalan bir edebiyatın yazarları, şairleri de bu kadar kötü şiir yazar. Şimdiye kadar bu kadar yazılan şiir diye tanımlanan şeylerin şiir olmadığını idia ediyorum. Çünkü dünya mirasından ayrıksı kalıyor. Dünya mirasından faydalanmak istemiyor. Ona karşı mesafeli yaklaşıyor. Adamların böyle bir derdi yok zaten. Dünyada çeviriden bağımsız gelişen başka bir edebiyat yoktur. Öyle bir örnek yoktur. Eğer Latin dünyası ortaya çıkmışsa Yunan mirası sayesinde ortaya çıkmıştır. Eğer Yunan mirası ortaya çıkmışsa İbrani, Mısır ve Süryani mirası sayesinde ortaya çıkmıştır. Bu arada başka bir medeniyetten aldığı bu mirasın hepsi çeviri sayesinde oldu. Çevirmenler aslında gizli aktörlerdir. Bir edebiyatın işçileri, hammallarıdır. O yüzden çeviri ve çevirmenin hakkını kimseye veremez. Ama bizimkiler bunları bilmeden anlamadan, aman kalsın almayayım edasıyla davranıyorlar. Ancak bu çok ciddi bir hatadır. Siz dünya şiirini okumadan, anlamadan şiir yazamazsınız. Tabiki sen Ehmedê Xanî’yi, Mem û Zîn’i, Melayê Cizîrî’yi anlamak zorundasın. Şimdi birçok kişi beni öyle zannediyor ki sanki, ben Kürt edebiyatını bilmiyorum. Aslında kendi Kürt mirasımızı anlamak için çeviri yapıyorum. Kendi mirasımı okuyup anlamam yetmiyor. Bunu alıp dünya mirasıyla karşılaştırmam gerekiyor. Ben ders karşılaştırmalı edebiyat metoduyla çalışıyan bir insanım. Yani ben “Mem û Zîn”i basit bir tarzla ele almıyorum. Ben onu “Romeo ile Julliet” gibi eserlerle karşılaştırıyorum ve Mem û Zîn’i daha zengin buluyorum.

Teknik bir soru; Sağlıklı bir çeviri yapabilmek için nelere dikkat etmek lazım?

Kürtçe’ye çeviri yapan birçok eserleri saymıyorum. Çünkü ikinci üçüncü dilden çeviri yapıyorlar. Tolstoy, Dosdoyevski gibi klasikleri çeviriyorlar. İlk şart kaynak dilden çeviri yapılması. Eğer İtalyanca bilmiyorsak o dilden çeviri yapmamak lazım. Bu durumda yayınevinin telif yayın haklarını da gaspetmiş oluyoruz. Bu durumda sakat bir iş yapmış oluyoruz. İkicisi; iyi bir çevirinin dayandığı esaslardan kendi dilinin kaynaklarını çok iyi bilmektir. Kaynak dilini bilmen yetmiyor. Kendi atasözlerini, deyimlerini, reflekslerini herkesten daha çok bilmeniz gerekiyor. Üç, çevirmen dediğimiz kişi araştıran kişidir. Gözü kulağı açık, dünyanın her tür bilgisine karşı algıları açık insandır. Çok meraklı insan tipi olmalı. Onun hayatına zihnine belleğine akan herşey onun işine yarar. Dört, iyi bir sözlük tarayıcısı olması lazım. Ve elinde kaynak olarak birçok sözlük bulundurmak zorunda ve doğru ve sağlıklı sözlük bulundurmak zorunda. Beş, tabiki kendi edebiyat mirasını çok iyi bilmek zorunda. Onun dışında geri kallan özel çeviriyle ilgili durumlardır. Bunların hepsine dikkat etmek gerekiyor. Bence çevirmen rüyasını Kürtçe görmüyorsa kusura bakmasın hiç çeviri yamasın. Bozmaktan başka birşey yapmaz. Çevirmen diğer Kürtçe lehçelerini bilmesi lazım. Bir lehçede bulamadığı kelimenin karşılığını diğer bir lehçede aramalı. Çevirmen kişi derlenmiş Kürtçe folklorik eserlerini okumak zorunda. Çünkü buralarda milyonlarca deyim ve kaynak var. Onları okuyup çevriye katmak zorunda.

Çevirmenliğin bir okulu var mı? Çevirmenlik yapmak isteyen bir kişi nereden beslenecek ve nereden eğitim alacak, akademik anlamda ne alacak?

Batı ve Doğu edebiyatları bölümleri var üniversitekerde. İngiliz, Alman, Arap, Fars edebiyat bölümleri var. Bu bölümlerde ayrıca çeviri dersleri var. Bu bölümlerde verilen çeviri dersleri belli teorik temelleri bas alıp veriyor. Birkaç kullanmalık çeviri metin veriliyor. Üç-dört yıldan sonra çevirmenliğe, arkadaşlarımız dilbilim, gösterge bilim semyoloji, felsefe, antropoloji gibi alanların temel bilgilerini okumak zorundalar. Çeviriyle ilgili linguistik(gösterge) ve semyoloji(dil bilim) bu iki alanda yüzlerce alt kaynak var. Çevirmen bunları kendisi çalışıp kendi biligisini kazanabilir. Yoksa özel olarak, çevirmen olmak için özel okullar yok. Batı ve Doğu edebiyatları var. Onlarda çok göstermelik şeylerdir. Nasıl şairlik eğitimi alınamıyorsa çevirmenlikte biraz böyle bir şeydir. Kendi mutfağında kendin öğreneceksiniz. Dünyanın hiçbir yerinde çevirmenlik fakültesi diye bir okul yok. Çünkü hala dünyada çeviri ve çevirmenliğe gereken önem verilmiyor. Hala yan bir kol olarak gösterilir. Ben çevirmenlik dersi aldım ve bunun yetmeyeceğini anladım.

Bugüna kadar Kürtçe’ye çevrilen eserleri, gerek tiyatro gerek şiir ve gerek diğer metinleri nasıl buluyorsunuz? Yeterlilik düzeyi v.s...

Şunlar iyidir ve ya kötüdür diyecek kadar metin yok elimizde. Yani daha yeni başlandı. Kürtçe’de şiir, öykü, roman için konuşabiliriz. Ama tiyatro metinleri için daha erken doğru olmaz. Yapılan bu az çevirilerde çok yanlış ve sakat çevirilerdir. Sen dört-beş Shakespeare eseri ortaya çıktı. Shakespeare gibi dünya tiyatrosunun şaheser dilli yazarını kalkıp Türkçe’nin kötü bir çeviri versiyonundan Kürtçe’ye çeviren insalar oldu. Böyle bir tablo içinde drama çevirisini konuşmamız doğru olmaz. Olanlarında çok kötü olduğu ortada. Kürtçe çeviriyle dünyaya açılabilir. Bir dili yerelde, ulusal düzeyde onu geliştirmek dünyaya mal etmek istiyorsak dünyaya bakmamız gerekiyor. Bu dilde Dostoyevski, Tolstoy, Yaşar Kemal okunmayacaksa bir gün kimse kusura bakmasın kimse roman yazamaz. Nitekim Kürtçe’de roman sayısı artıyor ama nitelikli üç dört tane çıkmıyor. Kişiler özgeçmişlerini yazıp bize roman diye yutturmaya çalışıyorlar. Ama roman okurlarsa bunun bir aldatmaca üzerine kurulduğunu anlayacaklar. Ve eğer bunu farkederlerse çoğu yazmayı bile bırakır bence. O kadar dar ve kapalılar ki, kendi kapalılıklarında mutlular aslında. Örneğin şairlerimiz kendi hallerinde ve tabularında mutlular. (Ji nava xwe têr in) Hiç bir ihtiyaçları yok. Birşey okumuyorlar. Son tahlilde söyleyeyim; eğer bir şair şimdiye kadar William Butler Yeats okumamışsa bence bu işi bıraksın.


sinan
Yüzbaşı
Yüzbaşı
Mesajlar:733
Kayıt:22 Ara 2006 23:53

Re: Kawa Nemir; Kürt dili çeviriyle dünyaya açılabilir

Mesaj gönderen sinan » 22 Eyl 2008 00:24

ere jı mer wext rawestyayı lı ve dunye, jı mer zıman tene maye ka gelle heja ka eme lı zımane xe bı xedi derkevın.....

böyle yazsaydık ve herkes anlasaydı fena mı olur du? dile tam hakim değilim imla yanlışları olmuşsa da kusura bakmayın.
Cevapla

“Röportajlar” sayfasına dön