Orhan Doğan'ın Sansürlenen Röportajı

Ünlülerle yapılmış röportajlar
Cevapla
Piremerd
Üstteğmen
Üstteğmen
Mesajlar:413
Kayıt:07 Kas 2006 13:36
Orhan Doğan'ın Sansürlenen Röportajı

Mesaj gönderen Piremerd » 30 Eyl 2007 16:09

Kürt sorununun demokratik ve barışçı yollardan çözümü için büyük çaba sarfeden Orhan Doğan'la geçen yıl temmuz ayında Sabah Gazetesi muhabiri tarafından yapılan, ancak sansürlenerek yayınlanmayan röportajı yayınlıyoruz. Doğan, 'Hükümete adım attıracak, PKK'nin de ciddiye alabileceği bir barış mekanizmasına ihtiyaç var' diyor ve şunları ekliyor: 'İspanya ETA ile görüştü, İngiltere IRA ile görüşüyor. Dünyanın pek çok yerinde benzer sorunlar diyalog ve barışçıl yöntemlerle çözülürken, Türkiye'de olayı PKK'nin imhası üzerine kurgulayarak, çözüm beklemek hem çağcıl, hem de doğru değildir.'

Kürt sorunu diyalogla çözülür

Devlet birimlerinde tartışılan ve PKK'nin silahsızlandırılmasını içeren gizli planı 30 Temmuz 2006'da 'PKK'yi dağdan indirme planı' başlığıyla manşetten okurlarına duyuran Sabah Gazetesi, 2 gün sonra Orhan Doğan'la bir röportaj gerçekleştirdi. Ancak daha sonra Orhan Doğan'a Sabah Gazetesi'nden gönderilen mesajda, 'Röportajın yayınlanmayacağı' iletildi. O dönem Ülkede Özgür Gündem Gazetesi'ne 'Reva görülen uygulama meslek ahlakı açısından etik değil. Uygulanan siyasi sansürdür' açıklaması yapan Doğan, 'Benim gibi düşünmezsen senin söylediklerini yayınlamam mantığı var. 20 yıllık siyasi hayatımla ilk defa, bu kadar sert bir blokaj ve dirençle karşılaştım' demişti. Gazetemiz Gündem, Doğan'ın bir yıl önce Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda dile getirdiği düşüncelerin h�l� tartışılması gereken önemli perspektifler barındırdığından hareketle, Sabah Gazetesi tarafından sansürlenen röportajı, bugün tam metin yayınlayarak siz okurlarımıza sunuyor...

PKK'yi dağdan indirme planı

Son günlerde Sabah Gazetesi'nde PKK'nin dağdan indirilmesine yönelik bir formülün tartışıldığına ilişkin haberler yer aldı. Bu formül bir devlet konsepti veya bir hükümet politikası olsa bile Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir içerik taşımadığı kanısındayım. Bu formül özünde Kürt sorununun demokratik çözümü yerine PKK'nin nasıl tasfiye edileceğine ilişkindir. Bu nedenle projenin **** Kürt halkı ve sorunun barışçıl çözümünü isteyen iç dinamikler tarafından kabul görmeyeceğini düşünüyorum.

Diyalog sağlanmalı

Aslında hep birlikte çözüme nereden ve nasıl başlanmalı, diye sormalıyız. Çatışmalar nasıl durdurulur, daha sonra hangi yasal adımlar atılır ve PKK'nin tümden silahsızlanması nasıl sağlanabilir? Belki şu an için tarafları bir masa etrafına toplamak mümkün olmayabilir. Ama kabul edilebilir projeler üzerinde tartışma açarak dolaylı diyalog başlatılabilir. Ve o proje ayaksız masaya dönüşür. Projeler üzerinde uzlaşı sağlanamayan konular zaman içinde masaya taşınır ve nihai barış sağlanabilir. Aslında şu an PKK ile devlet arasında masaya oturmadan dolaylı bir diyalog var. Bu bir dolaylı müzakeredir ve devam ettirilmelidir. Kaldı ki AB üyesi olan İspanya ETA ile görüştü, İngiltere IRA ile görüşüyor. Türkiye de AB'ye aday bir ülke. Dünyanın pek çok yerinde benzer sorunlar diyalog ve barışçıl yöntemlerle çözülürken, Türkiye'de olayı salt bir güvenlik ve terör sorunu olarak görerek, olayı PKK'nin imhası üzerine kurgulayarak, 'PKK biterse Kürt sorunu da çözülür' yanılsamasıyla çözüm beklemek hem çağcıl, hem de doğru değildir.

Dağa katılım arttı

Bölge'den yeni geldim. Bölge'de her operasyon öncesinde olduğu gibi operasyon söylentilerinin yoğunlaştığı bugünlerde PKK'ye sempati ve bunun sonucu olarak da PKK'ye katılımda artış var. Operasyonel konsept PKK'ye güç olarak dönüyor. Bu nedenle soruna operasyonel yaklaşmak yerine diyalog kanallarını açmak gerekir. Silah ve şiddet miladını doldurdu. PKK'ye demokratik siyaset kanalını açmazsanız dağda olmaya devam edecektir. Silah yerine mikrofonu uzatabilirsek o gençlere, cennet dağları turizme de açmış oluruz.

Öcalan'ın hapsi

Öcalan'ın ev hapsine alınması gibi bir ön adım sorunun çözümünde çok ciddi bir kapı açar ve bu adım nihai barış için geniş çatışmasız bir tartışma alanı oluşturabilir. İkinci adım PKK'nin eşzamanlı olarak 1 Haziran 2004 tarihli aktifleşme kararını kaldırması ve demokratik mücadele kararı almasıyla yeni bir boyut kazanabilir, sonraki adım 50-100 kişilik ya da PKK'nin belirleyeceği sayıda bir grubun demokratik siyasete katılım girişimi ve bunun yasal güvenceyle gerçekleşmesi olabilir. Önemli olan karşılıklı güven ortamı yaratılarak Kürt dili, kültürü, sanatı, tarihi, edebiyatı ve diğer demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi, kullanımı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, valilerin seçimle işbaşına gelmesi, ifade ve örgütlenme özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması gibi açılımların kısa, orta ve uzun vadede yapılabilecekler şeklinde belli bir takvime bağlanabilmesidir. Kuşkusuz bu açılımları bir günde ve bir çırpıda yapmak kolay değildir. Bunlar için temel bir yasal düzenleme olabileceği gibi, ayrı yasalar da olabilir. Ancak bu konuda hükümet ve devlet kurumlarının iyi niyet ya da irade beyanları dahi önemli sonuçlar yaratacaktır. Bunun için örneğin iki yıl veya üzerinde uzlaşılabilecek makul bir süre deklare edilebilir. Bu süre içinde beklenen adımlar karşılıklı olarak atıldığında sürenin son gününde PKK de son silahlı grubunu göndermiş ve tümden silahsızlanmış olur. Zaten o süre boyunca silah kullanılmamış olacaktır. Çok kolay olmadığını bir kez daha vurgulamak isterim, ama böyle bir ajanda oluşturmanın toplumsal barış ve halklarımızın bir kez daha kucaklaşması ve ülkemizi aydınlık yarınlara taşıması bakımından oldukça anlamlı ve önemli buluyorum. Ev hapsinin sonunda Öcalan'ın da özgürleşecek olması toplumumuzda şu ya da bu düzeyde travmalar yaratmış acılı ve ağıtlı bir dönemin de sonu olacaktır. Dağa çıkmanın nedenleri ortadan kaldırmadan dağdan inişi gerçekleştiremeyiz.

Erbakan da yararlandı

Erbakan'a ev hapsini nasıl sağladık? 'Erbakan'la Öcalan bir değil' diyeceksiniz. Doğru, bir değil. Erbakan'ı sağlık ve yaşlılık nedeniyle eve hapsine almak doğru ve insani bir karardı. Öcalan için de ev hepsini barış için düşünebilmeliyiz. Kaldı ki, Öcalan'ı da zorlayan ağır sağlık sorunları var. Bu önerinin bazı kesimlerin kulağını tırmaladığını daha şimdiden duyumsuyorum, ancak yönetenler barış için risk almak ve cesur olmak zorunda. Tıpkı Zapatero, Blair ya da De Clerk gibi. Öcalan şimdi bir ada hapishanesinde. Üstelik devlet için bir sürü emek, zaman, külfet gibi geri dönüşü de var orada bulunmasının. Avukatları ve ailesi görüşemiyor olmasının yarattığı gerginliklerde var. Öcalan da belki Urfa'da bir evde ev hapsinde tutulabilir.

Bir PKK gider başka PKK gelir

Yönetici kadronun süreç dışında tutulması, Avrupa ülkelerine gönderilmesi gibi seçenekler kaos yaratır. Onlar için bir müddet siyaset yasağı düşünülebilir. Turgut Özal da böyle düşünüyordu. PKK bir sonuçtur. Nedenler ortadan kaldırılmadıkça sonuçla baş etmenin imkansızlığını on yıllardır acı deneyimlerle yaşadık. Bir PKK gider başka PKK gelir.

Öcalan'la görüşülebilir

Eğer PKK ile görüşme koşulları uygun değilse aydınlarla da görüşülebilir. Görüşme Öcalan'la da olabilir. Önemli olan bir yerlerden başlamaktır. Hamas bir terör örgütü. Türkiye'ye geldiğinde AKP tarafından kabul gördü. Hamas'la görüşmeyi ahlaki gören anlayış bırakın PKK'yi, DTP ile bile görüşmüyor. Görüşme dünyanın sonu değil. Ben bir insanımı bir çakıl taşına tercih edemem. Üstelik buradan bir karış toprak isteyen de yok. Ne kaybeder görüşseler.

AKP'nin politikası yok

Turgut Özal'ı seviyorum. Recep Tayyip Erdoğan, Özal'a benzemiyor. Erdoğan, Özal'a benzemek isteyebilir. Özal bir görüşmemizde yanımıza gelerek, 'Çocuklar ben son zamanlarda yaptığım yanlışı gördüm. Bu koruculuk çok b...ktan bir şey. Özel Tim'i ben getirdim, koruculuğu ben getirdim Bölge'ye. Ama bugün görüyorum ki, yanlış yapmışım. Belki ben bunu yapmak için Köşk'ü terk edebilirim. Bunun için size büyük görevler düşüyor' dedi. Bunu ölümünden çok kısa bir süre önce söyledi. Özal yaşasaydı Özel Tim'i ve koruculuğu kaldıracaktı. Ama bunu Erdoğan yapmadı. Özal ölmeseydi bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. Erdoğan ise 'Kürt sorunu benim sorunumdur' dedi. Diyarbakır'a gitti arkası gelmedi. Çünkü AKP'nin arka planında sorunun çözümü için bir politika yok.

Aydınlar toplantısı

Uzun zamandır çeşitli bölgelerde bölgesel toplantılar yapıyoruz. Bu bölgesel toplantılar bölgesel kanaat önderlerini ortaya çıkarıyor. Bölge'de diğer çevrelerle, aydınlar, sanatçılar, yazarlarla nasıl bir ortaklaşmaya gidilir, tartışıyoruz. Bütün bunları bir havuzda toplayıp acaba buradan bir toplumsal vicdan çıkarabilir miyiz? Bu öyle bir vicdan olmalı ki, hayatın her anında sızlamalı. Böyle bir çıkış yapılmalı, adım atılmalı. Bunun yapılabileceğini düşünüyorum. Bölge toplantılarında ortaya çıkan yerel kanaat önderlerini daha sonra Ankara'da bir araya getirip, Türkiye'de barış isteyen tüm iç dinamikleri ortak bir paydada buluşturup, bunu işleyen bir mekanizmaya dönüştürmeyi planlıyoruz. Böyle bir çıkışla sanırım Türkiye 2007'de farklı bir tabloyla karşı karşıya kalabilir. Yani barışı istemek yetmiyor, biraz da barışın takipçisi olmak lazım.

Barış projesi

Sendikalarımız, meslek odaları, burjuvazi, Kürt sorununu daha fazla tartışmaya açsaydı zaten bir uzlaşma sağlanırdı. Hükümet ben diyaloğa yanaşmam diyor, toplumsal dinamikler çözüm üretmiyor. Peki çözüm nereden gelecek. Aydınlarla önyargısız bir iletişim zemini kurulabildiği inancında değilim. Korkular ve kaygılar var. Empati neredeyse hiç yok. Her şey bizden, Kürtlerden bekleniyor. Bu haksızlık değil mi, hem mağduruz, hem sorumlu görülüyoruz. Geçen yılki aydın çıkışını çok önemsiyorum. Türkiye tarihinde bir ilke imza attılar. O yüzden minnet duygularımı ifade etmek istiyorum. Türkiye'nin toplumsal vicdanını açığa çıkarmak gerekir. Hem Türk halkını, hem Kürt halkını incitmeyecek ortak bir dil bulunmalı. Eğer barış girişim ve inisiyatifleri ortaklaşır ve barış projesi üreten bir Türkiye vicdanına dönüşebilirse çatışmasız bir dönem başlayabilir diye düşünüyorum. Hükümete adım attıracak, PKK'nin de ciddiye alabileceği güçlü bir ses ve işleyen bir barış mekanizmasına ihtiyaç var. Sonuçta tek bir dünya var. Başka bir dünya, başka bir Türkiye yok. Yarın bunları konuşamayacağımız bir gün de olabilir.


Cezaevi günlerim demokrasi adınaydı

Ulucanlar'ın kapanması çok iyi oldu. Pek çok acıyla neden akıllarda kaldı. Yaşamını yitiren insanların çığlıklarını h�l� yüreğimde duyumsuyorum. Tabii yeni cezaevleri de çok kötü. Cezaevinde yalnızlığın ne demek olduğunu bilmek için kalmak, belki de siyasetçileri birer ay cezaevinde yatırmak lazım. Orada geçen yıllarım, demokrasi adına geçen yıllardı. Kürt ve Türk halkının bir arada yaşaması uğruna ödenen bir bedeldi. Yaşandı ve geçti. Ve Türkiye'de tüm cezaevleri hemen hemen insana dair pek çok hakkın kullanılamadığı bir alan. O yüzden bana cezaevi demeyin, başka şeyler söyleyin.

Çeteler ortaya çıkarılmalı

Altay Tokat hakkında İHD olarak, O dönemde sanırım suç duyurusunda bulunulmuştu. Ama Türkiye'de sadece bir tek Altay Tokat yok ki, TBMM tüm sivil toplum örgütlerinin destek ve katılımını sağlayarak oluşturacağı bir komisyonla devlet içinde ya da devlet destekli yasa dışı oluşumları araştırmalı, açığa çıkarmalı ve yargısal bir süreç başlatmalıdır. Milletvekili iken yaptığımız konuşmalarda 'Devlet içinde çeteler var' demişiz. Tarih bizi bugün 15 yıl sonra haklı çıkardı.

ABD Türkiye'ye müdahale edebilir

Ortadoğu'da 21'inci yüzyılın lokomotifi Kürtler olmak zorunda. Ortadoğu'da statükonun aşılması Kürtlerle dostluktan geçer. Kürtleri iterek Ortadoğu'da değişim ve dönüşümü sağlayamazsınız. Bu nedenle ben Amerika'nın Kuzey Irak'ta Kürtlerle ittifak halindeyken, Türkiye Kürtleriyle bir savaşla karşı karşıya gelme ihtimalini düşük görüyorum. 'Irak'taki Kürtler'e dostum ama Türkiye'deki Kürtler düşmanım' mantığı çok kabul edilebilir bir mantık değil. Ortadoğu'da direnen iki üç ülke var. İran, Suriye, Irak. ABD, Irak'a müdahale etti. İran ve Suriye'ye benzer bir müdahale şimdilik düşünmüyor olabilir. O zaman Suriye ve İran'ı kimin üzerinden değiştirip dönüştürebilir. Bir İsrail üzerinden değiştirip dönüştürebilir, nitekim İsrail'in son Lübnan saldırıları bu iki ülkeye dolaylı yapılan saldırılardır. İki; Türkiye üzerinden yapabilir. Biz şunu çok iyi görmeliyiz ki, demokratikleşmeyi gerçekleştiremezsek Türkiye de bir müdahale alanına dönüşecektir. Bugün Türkiye'de Kürtler birlikten yana ama bir duygusal kırılmanın varlığı da gözardı edilmemelidir. Sınırötesi operasyon Türkiye'yi böler. Türkiye Kürtler açısından cazibe ve çekim merkezi olmaktan çıkar, farklı arayışlara yönelir. Kürtler, 1999 yılında 'Biz birlikte yaşamak istiyoruz' dediler. Öcalan'ın getirilmesinden sonra bu daha net açığa çıktı. Eğer Kürt sorununda yeni bir inşa süreci başlatamazsak o zaman Kürtlerin de çok ciddi bir kopuş süreci yaşayabileceğini görmek lazım


Cevapla

“Röportajlar” sayfasına dön