Kilise Babaları Dönemi

Düşüncelerinizi Özgür Bırakın
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Kilise Babaları Dönemi

Mesaj gönderen Siyabend » 03 Şub 2008 13:08

Sözünü ettiğimiz bu döneme felsefe tarihinde "Patristik Dönem" ya da "Kilise Babaları Dönemi" denir. Bu dönemde kilise bir yandan sıkı bir şekilde örgütlenmiş öte yandan da Hıristiyan dogması tartışmaları son ve kalıcı şeklini kazanmıştır. "Örgüt" ile "Aogma" birbirleriyle sıkı ilişki içindedir. Çünkü dogma kendisine inanılmasını ister ve bunu sağlamak için de bir otoriteye, bir örgüte gereksinim vardır.

Dinî inançla felsefî bilgi ve bilimsel bilgi arasında nasıl bir ilişki vardır? Acaba dogmayı bilim ile açıklamak mümkün müdür? Bu dönemin filozoflarının, yani Kilise Babalarının başlıca ilgi duydukları konu budur. Bu konu ile aynı zamanda, Gnosis akımına da değinmiş oluyoruz. Bilgiye mistik ve kişisel bir gözle bakan Gnostikler onu inancın üstünde görürler.

Onlara göre, dogmanın inanılmadan önce Gnosis açısından bir yorumu yapılmalıdır. Bilgiyi Gnostik'lerin kişiliğine bağlayan bir anlayışa Kilisenin karşı çıkması doğaldır. Nitekim Kilisenin gittikçe Ortodoks bir karakter kazanması, yani tutucu olması, Gnosis doktrinine karşı tepkisi olarak açıklanabilir. Kilisenin Gnosis'e karşı çıkışının ikinci nedeni, bu akımın "Hıristiyan olmayan" motifleri içine almaya kalkışmasıdır.

Gerçekte Gnosis, dönemin genel eğilimine uygun olarak, Hıristiyanlığı içe dönük durumdan kurtarıp dinsel bir çerçeve içine almaya çaba göstermiştir. Tüm bu nedenler, örgütünü geliştirmiş ve artık az çok istikrar kazanmış olan Kiliseyi, Gnosis akımı ile şiddetli bir mücadeleye yöneltmiştir.

Bu mücadele ancak yine "felsefenin" yardımı ile yapılabilirdi. Gnostikleri yok edip yenebilmek için, aynı onlar gibi, akılcı kanıtlar kullanmak gerekiyordu. Artık sertleşmeye başlayan Hıristiyan Kilisesi, özellikle "Gnosis" ile savaşma gereksinimi ve zorunluluğu duymuş ve felsefe ile uğraşmak zorunda kalmıştır.

Gnosis'e karşı en şiddetli karşı çıkışa, dogmaya körükörüne inanılmasını isteyen Tertullian'da rastlarız. İnanç ile bilginin hiçbir ilgisi olmadığını söyleyen Tertullian, akla aykırı bile olsa dogmaya inanılması gerektiğini, böylece aklın ölçülü olmak zorunda kalacağını savunur. Hıristiyan Kilisesi Tertullian'ın bu görüşünü reddetmiştir. Nitekim Tertullian'ın yaşamı Kilise ile yaptığı kavga yüzünden sona ermiştir.

Buna karşı Kilisenin "onayladığı görüşü" İskenderiyeli Clemens'in kişiliğinde buluruz. Clemens'in doktrinini şu formül ile ifade etmek alışkanlık haline gelmiştir: "Anlamak için inanıyorum." Yani dogmayı bir kez inançla benimsedikten sonra, dogmanın aynı zamanda aklımıza da "uygun" olduğunu görürüz. Çünkü dogma akla aykırı değil, tersine uygundur. Bu nedenle dogma, aynı zamanda, insanı doğru olana, kabul edilir olana götüren yetiştirici bir eğitimcidir.

Bu dönemde "inanç-bilgi" konusundaki görüşler ile, "inanç-ahlâk" ilişkisi konusunda da karşılaşırız. Bu konuda, "ahlâk tümüyle Allah'ın buyruklarına mı dayanır, yoksa ayrıca aklımızda iyiyi ve kötüyü ayırmak yeteneği var mıdır?" şeklinde soruluyordu. Tertullian, "iyi"yi "Allah'ın buyurduğu şey" olarak anlar.

Şayet Allah'ın buyruğu temel olarak alınmazsa, "iyi" kavramının hiçbir anlamı kalmaz. Tertullian'ın bu anlayışı Yunan felsefesinin iyilik konusundaki görüşünün tamamen karşıtıdır. Bir Sokrat, bir Eflâtun, bir Aristo için "iyi", aklımızın iyi olarak gördüğü ve anladığı bir şeydir; yani Yunan filozofları "iyi"ye, akıl ile ulaşılan "doğal bir bilgi" gözüyle bakarlar.

Bu konuda da İskenderiyeli Clemens, Kilisenin benimseyip koruduğu bir ara görüşü simgeler. Ona göre "iyi" önce Allah'ın buyurduğu şeydir; fakat sonradan bu Allah'ın buyruğunun gerçekten "iyi"ye "uygun" olduğunu aklımızla da görüp anlamak olanağı buluruz.

Bütün bu anlatılanlardan, M.S. 300 yılında bir yandan Gnosis akımına karşı, öte yandan da Tertullian'ın dogmalar konusundaki aşırı görüşlerine karşı Kilisenin bir savaş başlattığını görüyoruz.


Cevapla

“Özgür Düşünce & Felsefe” sayfasına dön