Kimi zaman Tanzimat Dönemi denen Sinasilerin basini çektigi kabul edilen dönemin söylemlerinden olan akil, hak, hukuk, bilim gibi söylemleri içeren konusmalarin yaninda dönemine göre özgürlükçü olarak degerlendirebilecegimiz Mesrutiyet fikrini Kürdistan’a kabul ettirmeye çalisan hatta Kanun-i Esasiyi benimsemeyenlerin istibdat yanlisi oldugunu söylemekten kaçinmamis bir aydin, kimi zaman Kürtlerin temsiliyetini yapanin ancak ve ancak Meclis-i Mebusan oldugunu söyleyen biri olarak çikar karsimiza. Fakat yine bu dönemde Kürt geriligi üzerinde durmus agalik ve seyhlige yüklenmistir. Açikçasi Kürdistan’da bir aydinlanma pesindedir ve bu konuda söyle der: ’’Mesrutiyet hâkimiyet-i millettir….Hükümet, hadim ve hizmetkardir. Öyleyse kendinizden tesekki ediniz; her kabahati hükümet ve Türklere atmakla çok aldanirsiniz. Size bir misal söyleyeyim: Her tarafa subeler salmis büyük bir çesme basinda bir bozulma olursa bu her tarafa sirayet eder. Fakat yüz pinarin ortasinda Büyük bir havuz olursa, o havuz pinarlara bakar ve onlara tabidir….Ey Kürdler! Görüyorum ki, bizde pinar yoktur. Onun için uzaktan gelen taaffün eden bir suyu içiyoruz. Eskisi gibi istibdadi görüyoruz. Öyle ise gayret ediniz,çalisiniz….Tâ bir kamalat pinari bizde de çiksin.Yoksa daima dilenci olacaksiniz ya susuzluktan öleceksiniz…’’
Islami düsüncenin büyük etkisiyle sikça vurgulanan Türk-Kürt birlikteliginin yaninda Kürtlerin genel manada Türklerden farkli oldugunu önemle vurgulamaktan kaçmayan Saidê Kurdî; Bitlis, Diyarbakir Van’da medreselerin açilmasini Mesrutiyetin dolaysiyla aydinlanmanin Kürt ve Türk aydinlari tarafindan Kürdistan’a bu sekilde girebilecegini savunmaktadir. Medrese ismine bile büyük deger biçmis ve en önce yapilmasi gereken olarak görmüstür bunu. Her nedense zamaninda bunu hayta geçirememis ve Van’da sadece medresenin temeli atilmistir. Kürdistan’in bagimsizligi fikri etrafinda olusturulan Kürt Teali Cemiyetinin içerisinde olmak, ama ayni zamanda birliktelik fikrine sahip olmak hatta bir dönem Isviçre’ye gidip dört milletin bir arada nasil yasadiklarini birebir görüp, bunu ülkeye uyarlamak istemesi; bir yandan Kürt aydinlanmasindan bahsetmek, Kürdistan denilince sevke gelen, Kürdistan’in daglarindan bahseden hatta bu sevkin ve mutlu anlarinin nüfuz ettigi’’ Saykal-i Islamiye ve Ekrad Reçetesi’’ adli eserleri yazdigini söylemektedir. fakat diger yandan ‘’Türkler bizim aklimiz ,biz de onlarin kuvveti…Hepimiz bir iyi insan oluruz. Kendi basimiza yapmayacagiz. Bu azimle baska unsurlara ibret dersi verecegiz. Iyi evlat böyle olur.’’ Ifadesini dile getirerek hatta ‘’Kürdlük davasi pek manasiz bir davadir çünkü Müslüman’dirlar…’’ ** gibi taban tabana zit fikirler beyan etmistir. Bu durumunu kendisi söyle açiklamaktadir: ’’Çocuklugumdan beri kâh kuyu dibinde kâh minare basinda gibi anlayis yönünden gibi yeteneklerde bulunuyorum.Kâh gayet dakik bir hakikat davetsiz elime geliyor. Kâh gayet tanisim, dostum olmus bir hakikat, bir yabanci olup tanimiyorum. Hatta bir günde kâh gayet cahil kâh tecrübeli bir siyasi gibi ise karismak isterim.’’ ***
Bütün bunlarin yaninda Sêx Sait Isyanindan (1925) önce, Erzurum’da Sêx Sait ile yaptiklari bir haftalik toplanti dikkat çekicidir. Ayrica Kürt’ler için önem tasiyan 21 Mart’ta Diyarbakir’da bulusmak için sözlesmislerdir fakat Sêx Said’in 4 Subat’ta yakalanmasi buna olanak tanimamistir. Kim bilir belki bu yakalanma olayi olmasaydi Seidê Kurdî açisindan birçok sey degisecekti. Bunun devaminda isyandan çok sonralari Seidê Kurdî’nin Bingöl’de Sêx Saîd’in akrabalarinin kalip kalmadigini sormasi ve orada halen akrabalarinin oldugunu ögrendikten sonra da onlara içten selamlarini söyleyip onlari ziyaret etmek istemesi de farkli bir noktayi vurgular kanaatindeyim.
Önemli olan noktalardan biri de her seye ragmen bir Kürt aydinlanmasi yaratmak isteyen Saidê Kurdî’nin bir dönem sonra planli ve bilinçli bir sekilde Türkçü gibi gösterilmesi ve böyle ögretilmesidir. Bugün Fetullah Gülen Cemaati ve benzeri cemaatler tarafindan risaleler büyük ölçüde tahrif edilmektedir. Son dönemlerde yüzlerini daha açik göstermeye baslayan bu cemaatin ne yapmak istedigiyle ilgili ipucunu Tempo dergisi’nde bulmak mümkündür. Tempo Dergisi’nde Fetullah Gülen Cemaatinin Dünyaya nasil yayildigi ile ilgili haberde Afrikali çocuklara ‘’Türküm ,dogruyum…’’ diye baslayan andi okutmalari ortaya çikarmaktadir. Bunu da Islam adina yaptiklarini hatta Saidê Kurdî felsefesi isiginda yaptiklarini iddia etmekle ikinci bir vahsete sebep olmaktadirlar. Bu cemaatin Külliyatlara yaptiklari tahrifatlara birkaç örnek vermek gerekirse: ’’Yirmi milyon Türk Cemiyeti namina degil, yüzer milyon Islam alemi namina bir Said degil bin Said feda olsun’’ cümlesi söyle verilmektedir: ’’Yirmi bes milyon Türk Cemiyeti namina bir Said degil bin Said feda olsun. Risale-i Nurlarda varolan bütün kürt kelimeleri çikarilmis, sisteme muhalif olan bir çok ifade yok edilmis böylece sistemle uyumlu bir anlayis ortaya çikarilmak istenmistir. Bahsedilen cemaatle yakinligi bilinen Hekimoglu Ismail adli yazar daha sonra Muhammet Sidik Seyhanzade ile yaptigi bir sohbette sunlari itiraf edecektir: ’’Vallahi senin bu uzun konusmandan sonra ben su kara vardim; senin anladigin ve anlattigin nurculuk ile bizim bugüne kadar anladigimiz ve yasadigimiz nurculuk arasinda bir benzerlik göremedim’’ Yine bu gerçegi bize Ali Ihsan Yurt adli kisinin M.Siddik Seyhanzade’ye anlattiklari perçinlemektedir. Ali Ihsan Yurt Adli kisi yapilan sohbette sunlari nakleder: ’’Istihbaratin ileri gelenleri; hareketin insanlik için Müslümanlik için çok faydali oldugunu, bunu her kesim tarafindan görmemek, kabul etmemek mümkün degil. Yüzlerce binlerce ideolojik sapiklarin, sarhoslarin, ayyaslarin nasil düzeldiklerini, her kesim görmekte ve kabul etmektedir. Fakat tek bir sorun, hareketin liderinin Kürt olmasi bizleri ciddi ciddi düsündürmekte ve endiseye sevketmektedirler.-dediler. Biz de kendilerine; her ne kadar Kürt olarak gözüküyorsa da bir Islam alimidir. Fakat etrafindaki talebeleri saf kan Türk’tür ve milliyetperverdirler.’’ Bu durumu saglayan da Kürt talebelerin çürütülmesi ve dislanmasidir. Görüldügü gibi bu politika günümüzde de tüm hiziyla devam etmektedir.
Bedirxan Ailesinden oldugu halde bunu her zaman gizlemeye çalisan lafinin bile geçmesine tahammül edemeyen Cemal Kutay ise olaya daha da abartarak sunlari söyler: ‘Bediuzaman, su katilmamis bir Kürt’tür yani dogulu bir Türkmen’dir.’’
Bütün bu notlarin ardindan vurgulanmasi gereken birkaç husus bulunmaktadir. Bunlardan ilki, Saidê Kurdî’nin bir Kürt ve Kürdistanli oldugudur. O kadar Kürt’tür ki Kürdistan adiyla bile huzur bulmaktadir, öyle ki Isparta’da sürgünde oldugu sirada ani bir kararla Kürdistan’a gitmek istemis ve bu dogrultuda Urfa’ya gitmis, devlet yetkililerinin Urfa’yi hemen terk etmesi istemine karsin O ‘’Ben buraya seyahate degil ölmeye geldim’’ demistir. Ve dedigi gibi de Saidê Kurdî kisa bir süre sonra Urfa’da vefat etmistir.
Saidê Kurdî bir kürt aydinidir ve bu aydinlanmayi bir sekilde Kürdistan’a yaymak isteyen, çarpik olan agalik –seyhlik sistemine olabildigince düsman bir kisiliktir.
Sistemle bir dönem birliktelik saglamasina karsin, çarpikliklari gördükten sonra sistemle yollarini ayirmistir. Bu durumun yasanmasinda hükümetin Islamiyet’e yaklasimi önemli olmakla beraber Mustafa Kemal sahsinda hükümetin yürütmeye basladigi etnik politikadir. http://www.kurdislam.org sitesindeki su ifadeler bu konuya biraz daha açiklik getirecektir. ‘’Saidi Kürdi'nin ilk siyasi hayati Mardin'de bir Osmanli zabitina (polis) bir tokat atmasiyla baslar. Daha genç olmasina ragmen isgalci Osmanli imparatorlugunun Kürdistan'da olusturmus oldugu feodal-isbirlikçi, yerel gerici güçlerin dallari olan Aga-Seyh-Devlet üçgenini çok erken farketmis ve Kürdistan'in saglikli bir yapiya kavusmasini bunlara karsi mücadeleye endeksli oldugu seklinde formule etmistir. Ve gerçekten de 1925'te Kürdistan'dan Bati Anadolu'ya sürgün edilene kadarki hayatini bu yerel-isbirlikçi sosyopolitik erklere karsi aktif mücadele içerisinde geçirmistir.Kürdistan'daki zalim Hamidiye reislerine karsi kavgalari, monark 2. Abdulhamit'ten Kürt ulusal haklarini isteme çabalari ve Kürdistan'daki seyhlik kurumunu dogru islamiyete yaklastirma temelinde restore etme çabalari hep bu baglamda degerlendirilmelidir. Mutlakiyet devrinde (2. Abdulhamit dönemi) yönetimi, yönetimi Kürdistan politikasindan dolayi sert elestirilere tabi tutmustur. Bu onun birçok kez yakalanip sürgün edilmesine neden olmustur.
Kürt olma bilincine sahip bir Kürdistanli olarak hiçbir zaman milliyetçi bir zemine kaymayan yukarida degindigimiz gibi ,Islamiyet’in etkisi ile de olsa her zaman birliktelik yanlisi olmus ve farkliliklari bir arada tutma gayesi tasiyan bir anlayisin sahibi olan Saidê Kurdî’nin izinde olduklarini utanmadan söyleyen, bu zatin fikirlerini alip fasizme varan bir düsün(meme)ce fikri haline getiren Fetullah Gülen anlayisidir sorun olan. Asil büyük sorun ise biz Kürt gençlerinin Saidê Kurdî’yi tanimaktan uzak olmamiz hatta bilmemekten kaynakli hakarete varan ithamlarda bulunmamizdir. Saidê Kurdî ve Fetullah Gülen cemaati arasindaki uçurumu görmek ve göstermek halen önemini koruyan bir sorun olarak önümüzde durmaktadir.
*Içtimaî Reçeteler 2-sf:34
**Içtimaî Reçeteler 2-sf:16/17
***Nurculugun Tarihçesi / Tenvir Nesriyat-sf:89
Yararlanilan kaynaklar:
• Nurculugun Tarihçesi / Tenvir Nesriyat
• Içtimaî Reçeteler / Saidê Kurdî
• Adi geçen ve benzeri internet siteleri
